|
Kültür siyasetinin "maddeciliğe varan" boyutu...

Batı''da kilisenin geniş arazilere sahip olması ve bir "ruhban sınıfı" oluşturması, ister istemez, düşünür ve yazarların, kiliseye ve özellikle de dine karşı bir tutum takınmalarına vesile olmuştu.

Bunlardan biri de Montesquieu''dur. Senyopos, onun ve çağdaşlarının fikir ve düşünce atmosferine şöyle bir tahlil getirir:

"Montesquieu''nun düşmanları her ne kadar kendisini "din-i tabiî taraftarı" olmakla itham etmişlerse de Montesquieu yalnız aksine din ile pek az meşgul olmuştur. Montesquieu yalnız müsamaha istemiştir. Kendisi her şeyden evvel siyasî bir yazardı." (...)

"İkinci tabakadan gelen filozoflar o kadar ılımlı değillerdi. Rousseau ve Diderout avam sınıfındandı. Biri Cenevreli bir sanatçının, öbürü de Langırlı bir sıçakçının oğlu idi. İkisi de Paris''te güçlükle yaşıyorlar, sosyal kurumun hayatını mükemmel bulmuyorlardı."

"Rousseau zamanının ne hükümetlerini ne de dinlerini kabul ediyordu. Bunların hepsi kötü idi. Çünkü insanlar tarafından vücuda getirilmiş ve tabiata da aykırı idi... Diderout Paris''te ders vererek, kitapçılar için çalışarak büyük bir zorlukla yaşadıktan sonra felsefeye ait eserler ile de kendini tanıttırmaya başlamış, fakat tevkif edilerek "Vensen"de haps edilmişti. Diderout, bütün bilgilerin özünü kapsamak üzere genel bir ansiklopedi yayınlamayı düşünmüştü... Eserin yazar kurulu muhtelif fikirlerde bulunuyordu. Fakat bunların içinde ve en fazla son cildlerde fikirleri en çok hakim olanlar en şiddetli davrananlardı ki, onlar da Helvetius, Dolbach, Mabli ve Refael idi. Bunlara "Ansiklopedistler" adı verilmişti. Ansiklopedistler, başkanları Diderout gibi ne tabiat dinini, ne de insanlık hukukunu kabul ediyorlardı. Bunların fikrince insan zevk için yaradılmıştır. Ve yalnız kendi çıkarına göre hareket eder. Kanunlar ve dinler, insanın saadete ulaşmasını yasaklayan engellerden sayılmıştır. "Tabiata Dönüş" için bunları mahv etmek lazımdır.

"Bu mektebe mensup filozoflar hem kiliseye, hem hükümete, hem eski sosyal kurumlara, hem aile ve tasarrufa hücum ediyorlar, Allahın varlığı ve ruhun ebediliğini inkar ederek mülhid ve maddecilerden olduklarını ilan ediyorlardı."

"Fransız filozofları en büyük kişilerin salonlarına davet olunurlardı. Bunların her biri bu meclislerde din ile eğlenmek, felsefe ve iktisat ilmi hakkında sohbetlerde bulunmak için toplanan ufak bir cemiyetin merkezini teşkil ediyorlardı. Bu moda prenslere bile sirayet etmişti. Voltaire, Rousseau, Diderout, Rusya Çariçesi Katerina ile haberleşiyorlardı. Hatta II. Frederik Voltaire''i "Posttam"a davet etmişti. Aynı zamanda burjuvalar da gazete okumaya başlamışlardı. Bunlar filozofların ve bilhassa Voltaire ile Rousseau''nun görüşlerine (nazariyelerine) bayılıyorlardı." (1)

Ernest Haeckel ise, tamamen dinî inançların toplumdan sökülüp atılması ve bir "Tabiat Dini"nin ortaya konmasından yana bir mücadelesi vardı:

"...Bir kaç satır aşağıda izah edeceğim dört mühim şartı ifa eden her tabiat aliminin mutlaka vahdet-i mevcutu kabul etmesi ve bunu bir din olmak üzere telakki etmesi zarurîdir:

1) Tabiat ilimlerinin hepsine yeteri derecede vukuf; bilhassa takâmül kanununa,

2) Tecrübî olan vukuflardan gerek istidlal ve gerçek sonuç çıkarma yoluyla bazı mantıkî neticeler elde edebilmek için keskin bir zekâ ve muhakeme istidâdı,

3) Bu suretle sağglamlığına kanaat hasıl edilen vahdet-i mevcut felsefesine tamamiyle ve sürekli olarak sadık kalabilmek ve senaiyet (puta tapıcılık) -i mevcut, teaddüt-i mevcut taraftarlarının hasmane taarruzlarına kulak asmamak için icap ettiği kadar ahlâk kuvveti (Hakimiyet-i nefsiye)

4) Çocukluğumuzda, sarsılması kabil olmayan bir takım ilhamlar gibi hafızamıza sokulan, dine dair her türlü batıl itikatları ve bilhassa boş, manasız itiyatları atacak kadar metanet ve anlayış."

(.....)

"İşte gerek Hristiyanlıkta, gerek Musevilikte, gerek Müslümanlıkta mevcut mukaddes hikayeler ve Hind''in aynı sınıfa mensup hurafeleri hep bu kabildendir. Eğer biz, bu esrarlı ve muhtelif itikatları ve anlaşılması mümkün olmayan ilhamları bir tarafa bırakırsak hakikî bir din olmak üzere "Doğal İnsanlık Tarihi" ilmi üzerine dayanan saf bir ahlak nazar-ı dikkatimizi çeker... Tarihin yetişemediği zamanlardan şimdiye kadar geçmesi umulan on bin seneden beri sayısız ve muhtelif şekillerde gelişen bir çok din arasından ikisi birinci mevkii kazanmıştır ki onlar da Buda ve Hristiyanlıktır. Bunların salikleri diğer dinlerinkinden çok fazladır." (2)

Bu arada, Allah fikri ve din inancınâ karşı gelen maddeci fikirlerin, yaygınlık kazanması çalışmalarına en çok terceme eserler hizmet etmiş, nitekim Osmanlı A''yanından Besarya Efendi''nin yardım ve tavsiyeleri ile terceme edilen ve kitapçı Arsen tarafından yayınlanan Lui Bühner''in "Madde ve Kuvvet"i Ahmet Nebil ve Baha Tevfîk tarafından yapılan tercemesinde şöyle bir paragraf geçiyordu:

"Doğal fikirlerin mevcut olmadığını tasdîk ettikten sonra Allah fikrinin de bir hatadan ibaret olduğu kendi kendine tecelli eder. Yanı, şahsî, fevkalâde muktedir, tabiatın yaratıcısı müdîri ve muhafızı olmak üzere bir Allah''ın varlığı, fikri büyük bir hatadan başka bir şey değildir. Özellikle böyle bir fikrin bir tabiî sevk halinde insanda saklı bulunması hiç bir nokta-i nazardan savunulamaz bir iddiadır. (...) Bir takım filozofların, tüccarların, gemicilerin, misyonerlerin genel ve ortak şehadetlerine dayanarak bir çok milletlerde yalnız Allah fikrinin varlığını değil, hatta en önemsiz bir din ve itikadın bile varlığını inkardan kolay bir şey yoktur." (3)

Doğal olarak bu "inkârcı felsefî doğmalara" gereken cevap, verilmeliydi. Bu konuda, ilginçtir, "bir müftü" ile bir "asker" bile söza karıştı, ki bu konudaki "cevabî" duruma yarın intizar edelim!

(1) Şarl Şenyopos, Tarih-i Medeniyet, İstanbul/1328, 3/89-97

(2) Ernest Haeckel, Vahdet-i Mevcut (Bir Tabiat Aliminin Dini), (Müt: Baha Tevfik, Ahmet Nebil), Dersaadet/1911, sh: 62-65

Lui Bühner, Madde ve Kuvvet (mütercimler: Baha Tevfîk, Ahmet Nebil), Dersaadet (tarihsiz), c. 3, sh: 578-579. (Mütercimler, kitapta bahsi geçen din, Hristiyanlığın bozuk olanıdır. İslam dini konu edilmiyor, iddiasını ileri sürüyor.)

23 yıl önce
Kültür siyasetinin "maddeciliğe varan" boyutu...
Gündemi değiştirelim (1)
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir