Gadir-i Hum hadisesi İmamiyye şiasıyla Ehl-i sünnet arasında kadim bir tartışma konusudur. İmamiyye''ye göre Efendimiz Gadir-i Hum''da bütün sahabenin huzurunda Hz. Ali''yi kendisinden sonra halife-imam ilan etmiştir.
Bu itibarla Şîî çevrelerin geneli bugünü bayram kabul eder, her sene olayın gerçekleştiği 18 Zilhicce''yi Gadir-i Hum Bayramı adıyla kutlarlar.
Türkiye''de İmamîliğin propagandasını yapan belli çevreler hadiseyi imamet meselesi olarak takdim ederken sünnî kaynaklarda da olayın böyle geçtiğini iddia ederler.
Bu iddiayı bir köşe yazısının imkanları ölçüsünde değerlendirmeye çalışacağım.
Söze girerken hadiseyi tanıklarından biri olan ünlü sahabi Zeyd b. Erkam''ın dilinden aktaralım:
Gadir-i Hum olayı hadis kaynaklarında bu minvalde yer alıyor. Ne var ki imamîlerin dilinde hadise çok farklı bir anlatıma kavuşur. Ehl-i sünnetten ayrıldıkları diğer birçok meselede olduğu gibi burada da anlatımları sahih bir senede/aktarım zincirine dayanmamaktadır. Bilakis sahih hadis rivayetlerinin başına ve sonuna eklemeler yapmak suretiyle Gadir-i Hum hadisesini, Efendimiz sanki orada ümmete imam-halife seçmiş gibi kurgulayarak imamet deklarasyonuna dönüştürmüşlerdir.
Dikkatinizi çektiyse hadisenin ilgili ayetlerle ilişkilendirilmesi, Hz. Ali''nin halifeliğini, behemehâl tebliğ edilmesi gereken ve eksik bırakıldığında dinin eksik kalmasına yol açan bir esasa dönüştürüyor.
Yukarıda yer verdiğim rivayetlerde de görüleceği üzere hadisenin ne başında ne sonunda herhangi bir ayet nazil olmuştur. Dolayısıyla hadiseyi tebliğ ve ikmal ayetleriyle ilişkilendirmek sadece bir kurgudur. Sahih rivayetler ilgili ayetlerin başka zamanlarda ve başka yerlerde nazil olduğunu göstermektedir.
Sahabe ve Tabiinden Kuran ayetleriyle ilgili rivayet ve yorumları bulabileceğimiz temel kaynaklardan Taberî tefsirindeki bilgilere göre, tebliğ ayeti kendinden önceki ayetlerde uzun uzun konusu geçen Ehl-i kitapla ilgilidir ve Efendimiz''in vefatından 3 ay önce vuku bulmuş Gadir-i Hum''da değil, Medine''de nazil olmuştur. Bir diğer görüş ayetin Kureyş''le ilgili olduğu yönündedir. Bu görüşe göre sure Medine''de nazil olduysa da ilgili ayet Mekke''de nazil olmuştur.
Ayrıca Gadir-i Hum''da toplanan sahabenin sayısı değil 100 bin, 10 binleri bile bulmamaktadır. Çünkü Gadir-i Hum mevkii Mekke''nin 160 kilometre kuzeyinde Medine yolundadır. Burası sahabe nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan Mekke, Yemame, Yemen, Tâif ve badiyede yaşayan toplulukların güzergahında değil, sadece Medine''de ikamet eden sahabenin güzergahındadır. Dolayısıyla Veda Haccı''ndan sonra Mekke''de ikamet etmekte olan sahabe Mekke''de kalmış, diğer bölgelerde ikamet eden sahabe toplulukları kendi güzergahlarını kullanarak memleketlerine gitmiş, Efendimiz''le birlikte Gadir-i Hum''dan sadece Medine''de mukim sahabe geçmiş, ilgili hutbe de sadece onlara hitaben verilmiştir.
Şu halde Gadir-i Hum hutbesi bütün sahabeye hitaben yapılmış bir hutbe değildir. Aslında İmamiyye Gadir-i Hum günü için kurguladığı kalabalıkla imamet gibi bir dinî esasının bütün sahabeye deklare edilmesi gerektiğini zımnen ikrar etmiştir. Ne var ki zamanlama yanlıştır, çünkü o kalabalık Gadir-i Hum''da değil, 9 gün önce Arafat''ta toplanmıştır. İmamet dinin bir esası olsaydı Efendimiz, Arafat''ta tıpkı bütün Müslümanları bağlayan birçok meseleyi ilan ettiği gibi bu meseleyi de orada ilan ederdi.
Burada son olarak cevaplanması gereken iki soru var: Birincisi, hadiste geçen "mevlâ" kelimesi ne anlama gelmektedir? İkincisi, Efendimiz bu konuşmasını neden bir başkası için değil de Hz. Ali için yapmıştır?
Mevlâ kelimesi hadisleri aktarırken de belirttiğim gibi ''dost'' demektir. Aslında bu kelimenin birçok anlamı vardır. İbnü''l-Esîr meşhur hadis sözlüğü en-Nihaye''de "mevlâ" lafzının yaklaşık 10 manasını zikreder. Kelime bağlamına göre bu manalardan herhangi birine delalet eder. Burada da bağlama uygun düşen mana dosttur. Zira hadisin sonunda Efendimiz ''Allah''ım, Hz. Ali''ye veli olana veli ol, ona düşman olana düşman ol'' diyor. Efendimiz''in düşman kelimesini kullanmış olması meselenin hilafet-imametten çok dostluk-düşmanlık zemininde cereyan ettiğini gösteriyor.
Hz. Ali Veda Haccı''na yetiştiğinde Efendimiz''in kendisinden rapor istemesi, onun da yaşanan bu tatsızlıktan söz etmesi kuvvetle muhtemeldir.
Dolayısıyla Medine''de, kısmen kişisel nedenlerle kısmen münafıkların öncülük ettiği ve bazı sahabilerin de belirttiğim tartışmalar sebebiyle katıldığı Ali karşıtı bir kamuoyu olduğunu söylemek zor değil.
Dolayısıyla Efendimiz''in, bütün bunlar üzerine o sırada vuku bulan Yemen''deki husumeti vesile edinerek Gadir-i Hum''da bu konuşmayı yapmasında anlaşılmayacak bir taraf yok.