|
Öcalan"ın elindeki rehine: Kürt sorunu

Bugün “demokratik açılım” ihtiyacına aciliyet kazandıran en önemli etkenin Türkiye''nin demokratikleşmesi olmaktan ziyade terör ortamının bitirilmesi olduğu bir gerçektir. O yüzden adına ne denilirse densin asıl amacın “akan kanın durdurulması” olduğunu herkes biliyor. Böyle olduğu için de kanı akıtan en önemli aktörlerden biri olarak PKK''nın silahı bırakmaya ikna edilmesi çok önemlidir.

Lakin PKK''nın silahı bırakması ile Kürt sorununun çözümü tam da bu temelde epeyce bir zamandan beri birbirinden ayrılmış hatta giderek birbirinden iyice uzaklaşmış durumdadır. Çünkü Kürt sorununun çözümüne hükümet olumlu yaklaştıkça, PKK kendi kurumsal varlığına dair endişelere daha fazla kapılmaya başlıyor ve öncelikli sorun olarak Kürt sorununun çözümünü değil kendisinin tanınmasını ve kendi etkinliğine bir bedel ödenmesini işaret ediyor.

Kürt sorununun çözümüne devlet veya hükümet tarafı ne kadar olumlu yaklaşımda bulunursa bulunsun, bu noktada yüzyıllık köhnemiş bir inkârcı ve imhacı paradigmadan vazgeçilmiş olduğu ne kadar samimiyetle gösterilirse gösterilsin, bu durum kendi statükosunu ve muhafazakârlığını yaratmış bir örgüt olarak PKK''yı silahları bırakma konusunda ikna edici olmayacaktır. Hatta sorunun çözüm yoluna girmesi, PKK''nın ideolojik varlık gerekçelerini zayıflatacağı için, iş ciddiye bindikçe bu konudaki isteksizliğini gizlemesini gittikçe zorlaştıracaktır.

Dolayısıyla Kürt sorununun çözümü bugün ayrı bir konu, PKK''nın tasfiyesi veya dağdan indirilmesi ayrı bir konudur. O yüzden belki hükümet demokratik açılımla ilgili ne yapacaksa bunu PKK''yı muhatap almadan yapmalı, buna karşılık Kürt sorununun çözümünün teşhisi ve çözümü konusundaki çalışmalarını da bu sorundan mümkün mertebe ayrı götürmelidir. Kuşkusuz her birinde kat edilen mesafenin diğerine doğrudan veya dolaylı etkileri olacaktır, ama bu etki her zaman olumlu bir etki olmayabilir de.

O yüzden demokratik açılımda siyasi iradenin ciddiyeti ortaya çıktıkça kendisine Öcalan''ın temsilinden öte bir misyon biçemeyen DTP''nin aşılamayacak çıtalar işaret etmeye başlaması beklenmeyen bir şey değildi. Türkiye''nin demokratikleşmesi ve Kürtlerin eşit bir vatandaş olarak sistem ve toplum içinde yerlerini bulmaları hedefini çoktan teğet geçmiş bulunuyor DTP''liler. Bu konunun olabilirlik sınırları içinde gerçekleşmesine dair akla yatkın hiçbir önerileri yok. Olamayacak dualara âmin dedikçe bu işte daha istekli olduklarını değil ne kadar isteksiz hatta muhalif olduklarını gösteriyorlar sadece.

Yine de DTP içinde de bu konuda bir yeknesanlık olmadığını kaydetmek gerekiyor. Genel başkan Ahmet Türk''ün Diyarbakır Mitingi''nde “bu sorun çözülsen kanlar dursun, ertesi gün Allah canımı alsın” diyerek yaptığı çıkış, sorunun çözümüne odaklanmış sağduyulu ve samimi bir çığlık olarak yankılanmıştır.

Aynı mitingde Diyarbakır belediye başkanı sayın Osman Baydemir''in yaptığı empati düzeyi alabildiğine yüksek ve dikkatli konuşma çözüm için yeterine güçlü bir istek ve samimiyetin bulunduğunu gösterdi.

Buna karşılık DTP''nin diğer temsilcilerinin “biz bilmeyiz, Apo bilir” tavrını sürdürmeleri siyasetçi olarak kendilerini inkâr etmekten başka bir anlama gelmiyor. Öcalan''ın bugün bir şekilde Güneydoğu''da Kürtlerin hatırı sayılır bir kesimi arasında güçlü bir etkiye sahip olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Ancak yine inkar edilemeyen başka bir gerçek daha var ki, Öcalan, bölgedeki veya Kürtler üzerindeki tek etkili aktör değildir. Dolayısıyla onun Kürt halkının temsilcisi Kürt sorununun da tek muhatabı olarak sunulması kabl edilemez.

Açıkçası, etkisi silahlı bir gücü yönetebiliyor olmasından ileri geliyor ve muhatap alınması sadece bundan ileri geliyorsa huzurumuz demokrasimiz ve hatta Kürt sorununun tamamı Öcalan''ın elinde rehin demektir.

Diğer yandan 11 yıldır İmralı''da tecrit halinde bulunan Öcalan''ın bu rehine alma operasyonunu tek başına yapmamış olduğu da ayrıca bir gerçektir. Yetmişli yılların sonlarında ilk ortaya çıktığında bütün Kürt hareketlerini tasfiye ederek kendisini Kürt hareketinin tek temsilcisi olarak inşa etmesine yardımcı olanların yine devrede olduğu anlaşılıyor. Bu yolla sadece Kürt sorununu değil bütün Türkiye''nin geleceğini rehin alacak bir temsil makamına oturtulmak isteniyor.

İşin daha kötüsü, Öcalan sadece kendini temsil ediyor olsa, dolayısıyla kendi örgütü üzerinde istediği tasarrufa sahip olsa, bir şekilde muhatap da alınabilir belki, ancak onun kendi örgütünü gerçekten yönetebiliyor olduğunun bir garantisi de yok.

Öcalan''ın tutabileceği sözler vermesi gerçekten mümkün müdür?

Bu konudaki asıl mesele budur ve bu yüzden, Öcalan''dan ziyade onu İmralı''da bir sözüyle savaşı bitirebilecek kadar Kürt hareketinin mutlak lideri haline getirenlerin niyetini anlamak gerekiyor.

15 yıl önce
Öcalan"ın elindeki rehine: Kürt sorunu
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti