|
Avrupa"nın Türkiye"si, Türkiye"nin Avrupa"sı

Türkiye, son yıllarda Avrupa Birliği konusunda tuhaf politikalar ve tavırlar geliştiriyor. 1978 yılında Yunanistan''ın AB''ye üyelik başvurusunda bulunduğu yıl Türkiye de AB''ye üyelik başvurusunda bulunabilirdi. Ancak bulunmadı.

O zaman yine Sayın Ecevit Başbakan''dı. Eğer Sayın Ecevit, Türkiye''nin AB''ye üye olması için başvuruda bulunsaydı, tıpkı Yunanistan gibi Türkiye de AB''ye üye olabilecekti; hem de bugünkünden daha rahat bir şekilde.

Bugün Ecevit yine Başbakan. Türkiye''nin AB üyeliği konusunda Ecevit bu kez sadece sessiz kalmakla yetinmiyor; üstüne üstlük, Ecevit, bu konuda Türkiye lehine alınan kararları da yok sayarak AB''ye karşı sert açıklamalarda bulunmayı tercih ediyor. Anlaşılan o ki, Türkiye, AB''ye üyelik sorununa un sermek istiyor ve AB''ye girmek istemiyor.

Önceki gün Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis, Ankara''daki Yunan büyükelçi Yannis Korandis aracılığıyla Başbakan Bülent Ecevit''e bir mesaj iletti. Ecevit''in görüşme sonunda yaptığı açıklama yine kafalarda soru işaretleri oluşturacak bir konuşma oldu. Şöyle diyordu Ecevit: "Sayın Büyükelçi lütfen siz söyler misiniz, Avrupa Parlamentosu''nun son aldığı karar ne diyor. Biz anlayamadık. Avrupa Parlamentosu, Türkiye''nin adaylığını destekledi mi desteklemedi mi? Biz artık Avrupa ülkelerinin tutumunu anlamakta güçlük çekiyoruz".

Medeniyet perspektifi

Ecevit''in Avrupa ülkelerinin Türkiye''ye ilişkin tutumlarını anlamakta güçlük çektiğini sanmıyorum. Ecevit, çok bilinçli bir şekilde Türkiye''nin AB ile ilişkilerini sıfırlamaya dönük bir politika geliştirmeye çalışıyor. Ecevit''in AB''ye karşı takındığı sert tavrın, Türkiye''nin AB konusunda daha aktif bir poliika izlemeye başladığının bir göstergesi olmadığı da çok açık. Ecevit''in AB''ye karşı sert bir tutum geliştirmesinin tek nedeni var: Ecevit, Türkiye''nin AB üyeliği defterinin adeta kapandığı mesajını vermek istiyor AB ülkelerine.

Avrupa, Türkiye''ye, sanıldığının aksine din faktöründen yola çıkarak değil, medeniyet faktöründen yola çıkarak hep kuşkulu ve olumsuz bir tutum takınmıştır. Hıristiyanlık, Avrupa uygarlığının kurucu, oluşturucu ögelerinden yalnızca biri. Müslümanlık ise Türkiye''de siyasi, ekonomik ve kültürel iktidar aygıtlarını tanımlamıyor olsa da, Türk toplumunun en tanımlayıcı tek ortak aktörü. Bizimkiler bu gerçeği gözardı etseler de, Avrupalılar bunun çok iyi farkındalar. Ve pek uzak olmayan bir gelecekte, Orta Doğu''da başgösterecek ciddi bir oluşumun İslam medeniyeti eksenli olacağını, yakın zamanlara kadar olduğu gibi bu oluşumda Türkiye''nin yine merkezi bir rol oynayacağını çok iyi biliyorlar. Avrupa, Avrupa''yı tanımlayan şeyin "Avrupa / Batı uygarlığı", Türkiye''yi tanımlayan şeyin de her şeye rağmen müslümanlık olduğunu çok iyi bilincinde. Yani Avrupa, Türkiye ile kurduğu ilişkileri bu çerçevede bir medeniyet ekseninden bakarak geliştiriyor.

Dünyada "barış", yurtta "savaş"

Oysa Türkiye''nin elitleri, Avrupa-Türkiye ilişkilerine medeniyet ekseninden bakabilecek durumda değiller. Türk elitlerine göre, Avrupa, bir medeniyetin adı ve temsilcisi. Ya Türkiye ne, peki? Bir hiç. Ne olduğunu, ne olmak istediğini ve niçin "öyle" olmak istediğini bilemeyen, arafta kalmış, o yüzden de pasif değil aktif, geçici değil kalıcı ve tutarlı politikalar geliştiremeyen, bunun için gerekli enstrümanlardan yoksun olan bir ülke.

İşte bu nedenlerle Türkiye, uzun vadede Avrupa''ya güven veremiyor. Avrupalılar Türkiye''nin izlediği "içerde de, dışarda da barış" ilkesinin işlemediğini, gerçekliği olmadığını, hatta çoğu zaman ters istikamette işlediğini çok iyi görüyorlar. Örneğin, tüm etrafımızın düşmanlarla çevrili olduğunu söylüyoruz. Üstüne üstlük içerde de zoraki olarak yaşatılmaya çalışılan tuhaf bir elit-toplum çatışmasını inkar etmeye çalışıyoruz. Oysa biz ne kadar bu tür inkarlarla kendimizi kandırıyormuş gibi yapsak da, Avrupalıları, Batılıları kandıramıyoruz ve kandırmamız da pek o kadar kolay değil.

Avrupalıların bildiği, bizim elitlerimizinse henüz künhüne vakıf olmaktan maalesef aciz oldukları bir gerçek var: Dünyada barış da, savaş da medeniyet eksenleri etrafında yaşanıyor.

Türkiye''nin elitleri, çok sayıda dünya çapında devlet kurmamıza ve bugün bile yeniden icat edilerek çağdaşlaştırılabilecek devasa, engin ve zengin bir siyasi, ekonomik ve kültürel deneyim ve birikim ortaya koymamıza, şu an bulunduğumuz ve gelecek yüzyılın stratejik savaşlarına merkezlik teşkil eden coğrafyamızı yüzyıllarca barış, adalet ve kardeşlik ilkeleri çerçevesinde yönetmemize imkan tanıyan İslam medeniyeti bilinciyle donanmadıkları sürece, Türkiye, hem içerde, hem de dışarda devasa sorunlarla boğuşmaya devam edecek ve dünyada hiç bir güç de bizi ciddiye almayacak, bu nedenle de elimize geçen tüm fırsatları bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da çar çur etmeyi başarıyla (!) sürdürecektir.


25 yıl önce
Avrupa"nın Türkiye"si, Türkiye"nin Avrupa"sı
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak