Hem fethin yıldönümü hem de üstad Necip Fazıl Kısakürek’in vefatının 40. sene-i devriyesi münasebetiyle yazdığım yazılara bugün de devam ediyorum. Fethin anlamı üzerinde yoğunlaşacağım…
Bu tespit, bizden birine değil, Batılı bir tarih felsefecisine, Arnold Toynbee’ye ait.
Hâl böyleyken, İstanbul’un fethinin sadece lokalize törenlerle, üstad Necip Fazıl’ın vefatınınsa yalnızca bir iki etkinlikle hatırlanması, oldukça acı verici ve düşündürücüdür.
Moğolların Doğu’da terör havası estirdikleri, Avrupalı haydutların ve barbarların ise Amerika ve Afrika kıtasındaki medeniyetlerin kökünü kazımakla iştigal ettikleri bir zaman diliminde Osmanlı’nın gönülleri fetheden medeniyet atılımı, pagan uygarlıklarla vahiy medeniyetleri arasındaki farkı çok iyi gözler önüne seren bir hâdisedir.
Fethi, işgal ile özdeşleştirmeye kalkışmak sadece tersi dönmüş ahmaklara özgü bir pergelini şaşırmışlık hâli ve göstergesidir: Tersi dönmüş ahmakların, fethi, kefer-i fecere’nin işgaliyle, sömürgecilikleriyle karıştıracak kadar kafaları işgal, zihinleri de iğdiş edilmiş olabilir...
Vesselâm.