|
Türkiye"nin "tarihî rolü"nü tersine çevirmek

ABD Başkanı Bill Clinton''ın AGİT Zirvesi öncesinde ve AGİT Zirvesi nedeniyle Türkiye''ye yaptığı ziyaret sadece Türkiye''nin değil; bölgemizin ve hatta dünyanın yakın gelecekte alacağı manzaranın belirlenmesi veya tescil edilmesi bakımından hayati önem taşıyor. Bu nedenle Clinton''ın ziyaretini, Türkiye''de yaptığı temasları ve açıklamaları, hem ülkemizin, hem de bölgemizin çıkarlarını, önceliklerini göz önünde bulundurarak özenle izlemek ve duygusal yaklaşımlardan, "ideolojik" saplantılardan uzak ve rasyonel bir şekilde enine boyuna analiz etmek gerekiyor.

Clinton''ın ziyareti ve Türkiye için söyledikleri kısa vadede bizim için büyük önem arz ediyor. Ancak burada atlanan şey, tüm bunların uzun vadede ne anlam ifade ettiği sorunudur. İşte Türkiye''de biz, hep günü birlik yaşadığımız, vaziyeti kurtarma kaygısı ve kavgası içinde olduğumuz, hep işin kolayına kaçmayı tercih ettiğimiz için uzun soluklu ve uzun vadeli stratejiler ve analizler geliştirmeyi adeta lüks bir iş olarak görüyoruz.

Oysa Clinton''ın da açıkça ifade ettiği gibi, Türk-Amerikan ilişkilerindeki bu yeni ivme, uzun vadeli hesapları ve hedefleri olan bir ivme.

ABD, Türkiye''den ne istiyor?

O halde, "Türk-Amerikan ilişkilerindeki bu yakınlaşma, uzun vadede hem ülkemiz, hem bölgemiz, hem de dünyanın geleceği açısından ne anlam ifade ediyor?" sorusu üzerinde kafa yormak zorundayız.

Clinton, "20. yüzyılı Osmanlı''nın dağılması belirlemişti; 21. yüzyılı da Türkiye belirleyecek" derken ne demek istiyor? Neye dayanarak böyle konuşabiliyor?

Clinton, "Türkiye, Balkanlar''dan Kafkaslar''a, Ortadoğu''dan Orta Asya''ya kadar söz sahibi bir ülke olduğu için 21. yüzyılın şekillenmesinde kilit rol oynayacaktır" diyor. Biz, yani bu ülkenin "yerli" aydınları, bunu yıllardır söylüyorduk ama herkes gülüp geçiyordu. Ama Clinton söyleyince iş birdenbire değişiverdi.

Türkiye''de bu noktada sorulması gereken ama nedense sorulmayan hayati sorular var? Örneğin, Türkiye, 21. yüzyılı nasıl ve neye dayanarak belirleyecek? Türkiye, bölgede kilit rol oynama gücünü nereden alıyor?

Bu soruların cevabını Clinton''ın bizzat kendisi veriyor: Türkiye''nin, tarihsel deneyiminin ve birikiminin ürünü olan misyon ve rolün mirasının verdiği veya vermesi gerektiği güç. Dikkat! Clinton, burada Türkiye''nin önceden, Osmanlı döneminde üstlendiği misyonu ve rolü üstlenmesini istemiyor. Böyle bir şey isteyemez. Çünkü Osmanlı''nın rolü ve misyonu, İslam medeniyetinin tek, en son ve en güçlü temsilciliği rolüydü. Clinton''ın Türkiye''den Osmanlı''nın üstlendiği rolü ve misyonu üstlenmesini istemesi elbette ki, ABD için en olmayacak şeydir; tam bir kâbustur; bu, ABD''nin bölgemizdeki hegemonyasının sona ermesini istemesi anlamına gelir ki, hiç kuşkusuz ki, ABD böylesi bir şeyi isteyemez.

Peki, ABD, Türkiye''den ne istiyor? Şunu: Türkiye''nin Osmanlı''nın üstlendiği misyonu ve rolü değil; tam aksine Osmanlı''nın misyonunun ve rolünün bir şekilde Türkiye''ye bıraktığı mirasın verdiği gücü kullanmasını istiyor.

Burada çok önemli, son derece hayati bir nokta var: ABD, Türkiye''ye, Türkiye''nin oynaması gereken tarihi rolü oynamasını engelletmeye çalışıyor. Türkiye''ye diyor ki, Osmanlı mirasınla elde ettiğin ve bugün hâlâ izleri capcanlı bir şekilde yaşayan Balkanlar''dan Ortadoğu''ya ve Kafkaslar''a kadar geniş bir coğrafyaya bizim çıkarlarımız doğrultusunda (sanal da olsa) nüfuz edebilirsin. ABD, Türkiye''nin, Osmanlı''nın üstlendiği rolü ve misyonu üstlenemeyecek kadar bu role ve misyona uzak olduğunu; Batı''nın yörüngesine girdiğini çok iyi biliyor. O yüzden Türkiye''den istediği şey, Osmanlı''nın rolünün ve misyonunun mirası olan gücü şu anki Batı''nın yörüngesine kesinkes giren laik Türkiye''nin çıkarlarıyla da zaten örtüşen ABD''nin çıkarlarını garanti almasını sağlayacak ve pekiştirecek şekilde kullanması.

ABD, ne yapmak istiyor?

ABD''nin yapmaya çalıştığı şey ne peki? O da şu: Dünyada 1970''lerden ve 1980''lerden sonra İslam dünyasında uygulanan "milliyetçilik", "sosyalizm" ve "liberalizm" gibi Müslüman toplumları Müslümanlık''tan, Müslümanlığın anlam haritalarından uzaklaştırmaya yönelik projeler tutmadı. Müslümanlığa karşı geliştirilen ama Müslümanlığın anlam haritalarıyla karşılaştırılamayacak kadar zayıf, ruhsuz olan bu projeler, bu toplumlarda büyük boşluklar (vakumlar) oluşturdu. Müslümanlık, ufukta yeniden tek alternatif olarak görülmeye başlandı. Projeleri ne denli hayali ve sığ da olsa, bu coğrafyada "İslamcılar", hem siyasi, hem ekonomik, hem de kültürel bir güç olarak bu ülkelerde en güçlü ve köklü alternatif olduklarını kabul ettirmeye başladılar. Bazı ülkelerde iktidara bile geldiler. Bu, dalga dalga yayılabilecek ve zamanla olgunlaşarak daha güçlü projeler üretebilecek trendin, rüzgarın durdurulması gerekiyordu.

İşte Kuzey Afrika''dan Kafkaslara kadar uzanan hatta hızla yayılan bu rüzgar, köşeye sıkıştırıldı; nefes alamaz hale getirildi; hatta teröre icbar edildi; sonra da mahkum edildi. Unutmayalım: Bu trend, Türkiye''de de iktidara gelmeyi başardı. Ama 28 Şubatla birlikte hadım edildi. Tüketildi. Demokrasiden, insan haklarından söz eden Clinton''ın, Türkiye''nin kimyasını bozacak kadar anormal bir sürece girmesine yol açan bu sürece bir şey demesi elbette ki, mümkün değildi.

ABD''nin yapmak istediği şey işte burada gizli. Müslümanlık eksenli tüm projelerin bitirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde, ABD''nin bölgedeki çıkarları, hatta dünya üzerindeki hegemonyası alt üst olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Öte yandan Clinton''ın 28 Şubat''ta yaşananları atlayarak, Türkiye''de insan haklarının ve demokrasinin durumunun düzeltilmesini istemesi, artık "fundamentalist tehlike"nin bertaraf edildiğine olan inancıdır.

Bir başka şey de, Türkiye''nin bundan böyle daha fazla yalnızlığa terkedilmesi, beraberinde beklenmedik tehlikeleri de getirebilirdi. Türkiye''ye "elma şekeri" göstererek, Türkiye''nin şu ya da bu şekilde oynayabileceği Osmanlı''nın misyonu ve rolüne benzer "ürkütücü bir rolü ve misyonu" tersine çevirmek mümkün olabilirdi.

Görünen manzara, ABD''nin şimdilik bunu başardığı anlaşılıyor. Ama yarın, "bastırılanın fena halde geri dönmeyeceğini" söyleyebilmek ne kadar mümkün, onu bilemiyoruz.


٪d سنوات قبل
Türkiye"nin "tarihî rolü"nü tersine çevirmek
Mimari eserler de bir ruha bağlıdır
Kara dinlilerle milletin savaşı
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!