Ebûbekir Hâzim’in Kar Çiçekleri

04:0015/09/2025, Pazartesi
G: 13/09/2025, Cumartesi
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.

Yazar Oktay Akbal’ın dedesi olan Ebubekir Hazim Tepeyran’ın vefatından önce çıkardığı eserlerden birisi de şiirlerini topladığı Kar Çiçekleri kitabıdır. İlk Türk köy romanı olarak sayılan Küçük Paşa romanını da aynı zamanda yazarı olan Tepeyran’ın şiirleri Milli Mecmua Yayınları arasında 1932 yılında okurla buluşmuş.

İbrahim Demirci

Ebubekir Hâzim Tepeyran (1864-1947) adını işitenler arasında onu Oktay Akbal’ın dedesi olarak hatırlayanlar vardır. Oktay Akbal (1923-2015) öldükten sonra Türk Dili dergisinin Ekim 2015 sayısında Nail Tan, “Yitirdiklerimiz” başlığı altında “Oktay Akbal” ile “Süleyman Servet Kabaklı”nın biyografilerini yazmış. Oktay Akbal’ın tam adının “Mehmet Oktay Akbal” olduğunu da, annesi Vuslat Hanım’ın Ebubekir Hâzim’in kızı olduğunu da o yazıdan öğrendim. Nail Tan, Oktay Akbal’ın ölümünü “hayata veda etti” biçiminde dile getirirken, Servet Kabaklı’nın vefatını “Hakk’ın rahmetine kavuştu” şeklinde ifade etmiştir.


OKTAY AKBAL’IN ŞAİR DEDESİ

Ben Oktay Akbal adını ilk kez 1972 yılının 10 Kasım’ında gördüm. Edebiyat öğretmenimiz, 10 Kasım töreninde bana onun bir yazısını okutmuştu. Törenden de okuduğum yazıdan da belleğimde kalan tek şey, onun adı olmuş! Oktay Akbal’ın sadece iki kitabını okuduğumu hatırlıyorum: Şair Dostlarım ve Hiroşimalar Olmasın. Bir de elbette dedesinin yazdıklarına yeterince ve gereğince sahip çıkmadığını: 2018 yılında “Ebubekir Hâzim’in hatıraları nerede?” diye sormuştum (https://www.yenisafak.com/hayat/ebubekir-hzimin-hatiralari-nerede-3176970).

O yazıyı şöyle bitirmişim: “Sultan Abdülhamid Han, asılsız jurnaller yüzünden Dedeağaç mutasarrıflığından azlettiği Ebubekir Hâzim’i tanıdıktan sonra onu genç yaşında Musul valiliğine tayin etmek büyüklüğünü göstermiştir. Osmanlı toplum yapısı, tabiat ve tarih hususiyetleri, insan ilişkileri, devlet mekanizmasının işleyişindeki yalanlar, ikiyüzlülükler, çıkar çatışmaları, sorunlar ve çözüm arayışları gibi pek çok konuda zengin ve ibretlik örneklerle dolu Hatıralar’ın tam ve doğru bir neşrine muhtacız. Bu ihtiyacımızın karşılanması için kim ne yapabilecekse bir an önce yapmalı.”


KONYA VALİSİNİN TEŞVİKİYLE ŞİİRE BAŞLAR

Ebubekir Hâzim, memleketi Niğde’yi teftişe gelen Konya valisinin dikkatini çekmiş ve onun talebiyle Konya’ya gitmiş ve vilâyet gazetesinde şiirler yayımlamıştır. Maalesef Konya vilâyet gazetesinin çok az sayısına ulaşılabiliyor! Şair Hâzim, daha sonra nesre yönelmiş, hikâye ve roman vadilerinde kalem oynatmıştır. Küçük Paşa romanı, Türk köy edebiyatının ilk örneklerinden sayılmıştır. O kitabı henüz okumadım. Önce altı hikâyesini içeren Eski Şeyler’i (1910) okumak istiyorum. Eski Şeyler’in başına “birinci cilt” notunu koyan yazar, aynı yıl yayımladığı Küçük Paşa’nın kapağına daha iri harflerle “Yeni Şeyler” yazmış. O kitapta da “birinci cilt” açıklaması var.

Bu yazıda tanıtmaya çalışacağım Kar Çiçekleri’nin arka kapağında “Kitap sahibinin diğer eserleri”nden “basılmış olan” dört kitap sıralandıktan sonra “basılmak üzre olan” altı kitabın adları verilir. Bunlardan dördü okur önüne çıkamadı: 1. Nevvar (Büyük bir romanın manzum hülâsası), 2. Hasan Hâzim, 3. İstanbul’dan Ankara’ya, 4. Güzel Sözler (Arapcadan seçilmiş tercümeler). Kim bilir neredeler?

Fransızca şiirlerini Les Fleurs Dégénérés (Yozlaşmış Çiçekler) adıyla 1931 yılında kitaplaştıran ve “1” diye sıra numarası koymayı ihmal etmeyen Hâzim Bey, Türkçe şiirlerini de Kar Çiçekleri’nde toplamış, 1932 yılında Millî Mecmua Matbaasında basılan eserini “1” diye sunmuştur. Şair, bu çalışmalarını 2’ye çıkar(a)madan 5 Haziran 1947’de ölmüş, Erenköy’deki aile mezarlığına gömülmüştür.

Kitabın ilk şiiri “Okuyanlara” 14’lü hece ölçüsüyle 15 Ekim 1931’de Erenköy’de yazılmış:


Bu kısa satırları (şiir) deye neşreden, / Başka yollarda yorgun, ak saçlı müptedidir; / Aramayınız eyi bir şey kokudan, renkden, / Çünkü bu zavallılar hep kar çiçekleridir.


Bir hevesden doğdular ömrüm sona ererken; / En büyüğü basmadı iki buçuk yaşına. / Düşünmeden başladım bir şey yazayım derken / Benim de gireceğim bir mezarın taşına.


Şu elîm başlangıçdan hepsine sindi elem; / Hiç bir şey yazamadım karie hoş gelecek. / Kitâbe yazılınca kırılmalıymış kalem, / Sanki bir neşter oldu çıbanları delecek.


Bu kubbede kalan şey sâde hoş sadâ değil, / Her konakda yolcudan böyle boş şeyler kalır. / Birer, birer gideriz ya muhteşem, ya zelîl, / Ne enînler, figanlar, ne de hey heyler kalır.


İkinci şiir “Çöl Gecesi”, 20 Eylül 1929’da yazılmış; 6’şar mısralı 13 bentten oluşuyor. Çölün çeşitli manzaralarını tasvir eden şair, pastoral şiirin görkemli bir örneğini vermiştir.

“Eşrefi Mahlûkat” tırnak içine alınmıştır. Çünkü şair, bu tanımı benimseyememiş: “Dün akşam bahçede yalınız idim, / Gün indi, çiçekler görünmez oldu” dizeleriyle söze başlayan şair, varoluş sorgulaması yaptığı dört bendin ardından şöyle der:


Bir insan olmakdan çok utanırım, / Çünkü, ne mahlûkdur eyi tanırım: / Ya zalim, ya mazlum, ortası yokdur; / Ya kurtdur, ya koyun bu garip hayvan; / Zalimin kimseden pervası yokdur, / Mazlumun sabrına ölümdür pâyân.

1929 Ekiminde yazdığı şiiri şu sözlerle bitirir:


Allah da peşiman yaratdığına, / Çirkefli çamura can katdığına: / “Evvelce pek güzel yaratdık” deyor; / “Sonradan (esfel)e biz atdık” deyor.


12 Mayıs 1931 tarihli, 6’şar dizeli 8 bentten oluşan “Şâir” adlı manzume, Ebubekir Hâzim’in dünya görüşüne de siyasal duruşuna da ışık tutuyor. TBMM’nin ikinci döneminde Niğde milletvekili olan ve cumhuriyetin ilânını isteyen önergeye imza koyan bu Osmanlı bürokratı, meclisin yanında senato da istediği, cumhurbaşkanına geniş yetkiler verilmesine karşı çıktığı için gözden düşmüştür. Yeniden seçilmek için “ebedî şef” yerine “millî şef”in geçmesini beklemiştir. 1939’dan 1946’ya kadar iki dönem milletvekilliği yapan Ebubekir Hâzim Bey, Şâir’e şu cümlelerle başlar:


Herkesin eleminde şâirin payı vardır; / Kim ki şâir değildir, şüphesiz bahtiyardır. / Şiirin 4. ve 5. Bentleri şöyle: / Müvahhit olsa dahi, şair üç şeye tapar: / Eyi, güzel, fazilet; tapacak başka ne var? / İğrenir âlâyişden bulaşık esvap gibi, / Tutmak bile istemez çok öpülen elleri; / Teaccüple seyreder, uzakdan, serap gibi, / Arkasından koşulan tutulmaz emelleri.


Şâirin hür olduğu her yer cennet bağıdır; / Hürriyetsiz vatan da cehennem bucağıdır. / Bir ağacın gölgesi muhteşem otağıdır; / Yerle, gökle, her şeyle eğlenmeden zevk alır, / Sanki, bütün kâinat onun oyuncağıdır. / Herkesden az çok bir şey, şairden feryat kalır.


“Kırmızı Balık ile Kanarya” ile “Marmara’nın Venüsü” iki manzum hikâye. “Ne olurdu?” karamsar, eleştiri yüklü bir metin. “Mütekait”, hayat pahalılığı yüzünden ezilen bir emekliyi, yoksulluğu anlatır. 1929 Eylül’ünde yazılan manzume, şu dizelerle bitmiş: “Çünkü o, kapanmış bir hesab olmuş; / Yazısı eski harf bir kitab olmuş!”

“Mevzu Kıtlığı” ile “Menekşenin Mezarı”, 13 ve 14 Nisan 1931’de peş peşe yazılmış iki metin. 14’lü ölçüyle yazılan şiir, menekşe için yazılan kitabede 11’li heceyle biter.


OĞLU İÇİN AĞIT

Ekim 1929 tarihli “Hasan Hâzım”, “Hasanın anasına” ithaf edilmiş uzunca bir ağıt. “Kitâbe / 1903-1918” 15 yaşında yitirilen oğul için yazılmış iki dörtlük. (Kitapta Hasan’ın bebekliğini “kız gibi giyindiği 3 yaşını, 8 ve 15 yaşını gösteren 4 fotoğraf var). “Kitabe”den öğrendiğimize göre, Ebubekir Hâzim, babasının kemiklerini İzmir’deki kabrinden çıkarıp oğlunun kabri yanına gömmüş.

“Akşam Bulutları” gözlem ve yorum. “Maşallah” kitabın en uzun metni, acıklı bir manzum hikâye. “Ateş Böceği” de doğa şiiri. “Yemen Dönüşü” bir gaziye reva görülen kötü muamelenin; “Unutulmaz Bir Yolculuk”, “Eminenin Düşü”, “İki Alay” Anadolu insanının yaşadığı yokluklara, zulümlere ilişkin dokunaklı hikâyeler. “Bir Kış Tablosu”nun adı üstünde. “Alâ Garson Saçlar,” bir çocuğun uzun saçlarının övüldüğü, o saçı kesen berberin lânetlendiği ilginç bir manzume. 1931 Eylül’ünde yazılan şiir, Hasan’ın 25 yıl önce kesilen saçları için yazılmış gibi.



#edebiyat
#aktüel
#hayat