|

Kendini arayana doğru adres: Yunusça

Terapi koltuğundan Yunus divanına giden meşakkatli bir yoldan bahsediyor Leyla İpekçi Yâr Yüreğim Yar adlı yeni kitabında. Ruhundaki açlığı doyurmak için çeşitli ‘mistik’ yollara sapan, türedi new age dinlerde derman arayan, terapi odalarında kendini bulmaya çalışanlara asıl gidilmesi gereken güzergâhı işaret ediyor.

04:00 - 15/06/2021 Salı
Güncelleme: 06:42 - 15/06/2021 Salı
Yeni Şafak
Yazar ilmek ilmek dokuduğu mektuplarında dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneden zamane insanına kendini yok ederek nasıl var olunacağını gösteriyor.
Yazar ilmek ilmek dokuduğu mektuplarında dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneden zamane insanına kendini yok ederek nasıl var olunacağını gösteriyor.
İPEK TANIR

Toplumsal hayatta yaşanan ayrışmalar, yarılmalar, sosyal medyanın üzerimize boca ettiği ve farkında olmadan içselleştirdiğimiz hoyrat yeni medya dili bizi giderek kendimize yabancılaştırıyor. Ruhumuzu besleyen kaynaklardan uzaklaştıkça kendimizi gerçekleştirme ihtiyacımız daha da büyüyor. Kendimizi ararken tutunduğumuz dallar ise çoğu zaman derde deva olmaktan uzak.

Son zamanlarda hiç olmadığı kadar yokluğunu, eksikliğini hissettiğimiz bir dil Yunusça.

Bu adlandırmayı yapan Mustafa Tatçı’nın rehberliğinde Yunus dilinin neş’et ettiği coğrafyada, Anadolu’da yaptığı yolculukları, aslında bir bütün hayat hikâyesini mektuplarla kağıda döken Leyla İpekçi, Yâr Yüreğim Yar adını verdiği kitabında hayatı, etrafımızda olup bitenleri tevhidî bir bakışla okumayı teklif ediyor.


Mektup formatı beraberinde samimiyeti, içtenliği, sahiciliği getiriyor. Bu yüzden İpekçi’nin cümleleri su gibi akıp gidiyor. Serde gazetecilik ve edebiyatçılık da olduğundan sözünü söylerken pek çok yaşanmışlık besliyor dikkate vermek istediği meseleleri.

İpekçi’ye göre Yunus dilini bilmek, insana ve eşyaya Yunusça bakabilmek dünyayı, insanları, iyilik ve kötülüğü, başımıza gelenleri, imtihanları, imkânları ve imkânsızlıkları bambaşka bir yerden görmeyi, algılamayı sağlıyor.

BU GİTTİĞİN YOL, YOL DEĞİL

Terapi koltuğundan Yunus divanına giden meşakkatli bir yoldan bahsediyor Leyla İpekçi. Ruhundaki açlığı doyurmak için çeşitli ‘mistik’ yollara sapan, türedi new age dinlerde derman arayan, terapi odalarında kendini bulmaya çalışanlara asıl gidilmesi gereken güzergâhı işaret ediyor. Ayrışmak için bahane arayan zamane insanına ‘bir’den gayrısının olmadığını kendi tecrübelerinden yola çıkarak anlatıyor.

Terapistlerin kendi bilme yöntemiyle Yunusça eğitimin yöntemleri arasındaki farkların altını çizen İpekçi, neden bu mektupları kaleme aldığını ise şöyle açıklıyor:

“Yunusça hazinemizin sadece ses olarak değil üslup, tavır, sanat ve edep olarak hayatın hemen her alanında canlı olduğunu, ama kısmen hırkasının altında bizi beklediğini fark ettim. Bu mektupları hayatımızın dip akıntılarındaki Yunusça’nın kesintisiz mevcudiyetini görünür kılma niyetiyle yazdım ama hepsinden önce kendini bilme yolculuğunda mürşid ile psikoterapist arasındaki yöntem ve içerik açısından farklılıklara bizzat kişisel tecrübelerimiz ışığında değindim. Çağımızın kendini gerçekleştirmek isteyen insanına terapi koltuğundan Yunus divanına uzanan çileli ama “emin” bir yolculuk önermek için…”

Aslına dönme ve insanlığını tamamlama ameliyesi psikoterapistle gerçekleşebilecek bir yolculuk olmadığının altını çizen Leyla İpekçi, “Bizim gibi taliplere daha fazlası gerekiyordu. İşte bu mektuplarımda bizim gibi ikisini de tecrübe edenleri neler bekliyor, bunları paylaşmak istiyorum.” diyerek okuru dolambaçlı yollarda oyalanmak yerine daha sağlam bir zeminde yürümeye çağırıyor.

İÇSEL YOLCULUKLARIN AÇMAZLARI

Sosyal medya mecralarında özellikle Instagram’da sıkça karşımıza çıkmaya başlayan kendini gerçekleştirme ve içsel yolculuk temalı sözde kurtuluş reçetelerinin ne tür açmazlar barındırdığına dair de önemli tespitlerde bulunuyor Leyla İpekçi:

“ ‘Bir yaşam koçuna gitmeliyim’ gibi söylemler sana da aşinadır: ‘Yoga yaparsam stresten kurtulurum, aromaterapiye gidersem sıhhat bulurum, homeapatik yaşarsam huzurlu yaşarım, namaz kılarsam vesveseden kurtulurum.’ Her ne yaparsan kendi gelişimine yararlı olmalı, planlı bir kurgu çizmeli, her ne eylesen sağlığına kariyerine huzuruna mutluluğuna katkı sağlamalı, her nasıl yaşarsan kendin için tasarlanmış bir yarar sağlamalısın.

Nereye götürüyordu bu tatmin arayışı? Nefsimizi bilmeye mi, onu örtmeye mi? Arifane tavra yöneltebilir miydi? İnsanın metafizik sırrına dalınabilir miydi? Varlığın iç yüzünü tabir ederek bütün göreceli akımların ötesindeki kesin bilgiye yani gerçeğin manasına bizi kavuşturabilir miydi?

Her şeyi kendi yararın için yapmak bize kibir –gizli benlik- veriyordu.

Doğal hak haline geliyordu almak. Her şeyi kendimize alarak gelişeceğimiz yanılgısı, toplumların gündelik hayatında hakkı sadece kendimize izafe ederek yaşamamıza yol açıyordu. Bu da benliğin şişmesine hizmet ediyordu. Kimin neyi ne kadar hak edip etmediği bizim göreceli bakışımızın ürünü olabilir miydi? Aslında Hakkı da yok demek değil miydi bu? Hakk’ı ‘oyun dışına’ atmak ise herkesi daha bunalımlı, endişeli ve daha da tatminsiz kılıyordu.”

Önüne sunulan bunca seçeneğe rağmen aradığını bulamayan modern çağ insanının en büyük trajedisi bu belki de. Her şeye sahip olduğunda bile ruhundaki kocaman boşluğu dolduramamak ve günden güne o kara deliğin içinde kaybolmak.

“Kişisel gelişim odaklı yöntemler bize bir tür “kazan kazan” teklifinde bulunuyor, şahsi menfaat beklentisini körüklüyorlardı. Yokluğun bilinciyle değil, sahip olmanın bilinciyle varoluşa katkı sunacağımız yanılgısını çoğaltıyorlardı. Hayatla kurduğumuz bağı hikmet yerine felsefenin terimleriyle açıklıyorlardı.” diyor mektuplarından birinde Leyla İpekçi.

Ve devam ediyor: ‘Aşktan gelip aşka döndüğümüzü, aşk olduğumuzu anlama serüveni terapi koltuklarında içimizi didiklemekle değil, sevenden sevilene dönüşmekle mümkün olacaktı. Terapist, ruhun bu hakikatini gönülde ispat ile bilmediği sürece tavırlarımızı dönüştürecek kudreti haiz olamıyordu. Mürşid ise aktardığı bilginin uzmanı değil ‘emin bilgi’nin ehliydi.’ Hâsılı kelam sevgili yazar ilmek ilmek dokuduğu mektuplarında dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneden zamane insanına kendini yok ederek nasıl var olunacağını gösteriyor.

#Yar Yüreğim Yar
#Leyla İpekçi
#H Yayınları
3 yıl önce