
İlk eseriniz yayınlandığında neler hissettiniz?
Sesimin uçtuğunu hissettim, uçup başka başka çatılara konabileceğini. Sesim bir kanat sahibi olduğuna göre, diye düşündüm, dilediği kadar uzağa gidebilirdi. Bu his çok güzel, tabiri caizse, “İthaka’ya doğru” yola çıktığını görmek. Dilerim, uzun sürer yolu.
Kitabınızı elinize alınca ilk olarak ne yaptınız?
Kendimle göz göze gelmiş gibi hissettim, ardından dünyayla. Dürüst olayım, mahcup oldum biraz. Kâğıtlar var, üzerinde hikâyelerim. Ağaçları düşündüm uzun bir süre. Ne yapabilirdim ki, iş işten geçmişti.
İlk kitabınızı kime imzaladınız?
Anneme. Anadilimi kazandırdığı için başta. Güçlü bir kadın olarak bana ve yazdığım hikâyelere ilham verdiği için. Ve elbette, kendi hikâyeme kattığı sayısız güzellik için.
Okur önce hangi öykünüzü okumalı?
Felgu. Kitaba adını veren öyküyü yani. Adlar önemlidir, eski çağlardan beri, duadır ad, yazgıdır, büyüdür. En önemlisi varlık, ad ile kazanılır. “Felgu” kelimesi yitip gitmesin istedim ben de. Bu dünyada ne yaptın sorusuna “Bir kelimeyi işittim ve ona sahip çıktım.” diyebilirdim böylece.
Gece mi yazarsınız, gündüz mü?
Vakti yoktur galiba, “yazma” tutkusuyla dolup taşıyorsanız tüm işleri bir kenara bırakabiliyorsunuz. En azından bende böyle. O yazma ateşini bulmayagörsün insan, hiçbir şey duramaz önünde. Bir hikâyeye başladığımda ya da hikâye beni çağırdığında gece gündüz ona hizmet ederim. Yeter ki dalları göğe uzansın, gövdesi güçlensin, yaprakları güzelleşsin.
Defter mi, bilgisayar mı?
Bir bilgisayarım olana kadar defterlere yazdım, bir sandık dolusu defterim var bu yüzden. Sorudan bağımsız olarak, kurşun kaleme inanıyorum ben. Ömrümce eksik olmasın isterim elimden.

Felgu
Gülşen Funda
Ketebe Yayınları
2020
80 sayfa