|
Tüm renkleri yeniden kuşanmak

Atasoy Müftüoğlu kendini İslam''a nispet eden entelektüel bir figür olarak çok farklı bir yerde duruş sergileyen isimlerin başında gelir. Ömrünün "tam 52 yılını yazarak, okuyarak" geçiren bir düşünce ve eylem adamı... Geçtiğimiz günlerde birkaç dostla birlikte Atasoy Müftüoğlu ile bir İstanbul sabahında birlikteydik... Hala coşkulu, diri bir heyecan ve hala düşünen, sorgulayan, okuyan bir zihin...

Atasoy Müftüoğlu gibi gönlü ve kafası açık, ufku geniş bir düşünür-yazarla, her an iletişime hazır bir kalemle diyalog hem çok kolay hem de çok zordur. Sözünü esirgemez; net ölçüleri vardır. Muhatabının sosyal ve manevi ağırlığı ne olursa olsun doğru bildiğini bütün açıklığıyla söylemekten hiç çekinmez. Bu nedenle sevenler kadar karşı olanlar, hatta sevse bile karşılaşmaktan kaçanlar çoktur.

Ömrünün tamamını okumaya ve yazmaya hasretmiş olmasının yanı sıra "dava"sı olan bir düşünürdür. Herhalde onu en iyi tanımlayacak ifade bir "dava adamı" oluşudur. Eskişehir''de Deneme Dergisi''yle başlayan yazı ve eylem serüveni Büyük Doğu, Yeni İstiklal, Diriliş, Edebiyat, Mavera çizgisinde devam etti.

Özellikle 1980''den sonra düşünsel anlamda yeni bir döneme girdi. Bu tarihten sonra, kendi ifadesiyle: "Zihinsel anlamda yeniden doğdum. Bütün dünya, bütün renkler, yorumlar, hareketler ilgi alanıma girdi, bütün isimler ilgi alanıma girdi." Büyük bir şevkle umut aşılayarak, fikir devşirerek evrensel bir İslam anlayışını soluklamaya, bu aşıyı tutturmaya çaba gösterdi.

Ne var ki bunca çaba, bunca "bilinç kuşanması" çabasına karşın umutsuz değil ama kat edilen mesafeden son derece müşteki. Nasıl olmasın ki? Yıllarca birlikte okumalar yaptığı, benzer umutları yeşerttiği insanları bugün çok farklı düzlemlerde, farklı konumlarda görmek... dahası özlemlerini adeta unutmuş görünmeleri onun için hoş görülecek ya da sosyolojik açıklamasının yapılacağı bir konu değil. Görüşmemizden hemen sonra okuduğum Hece''nin son sayısındaki yazısı sanki tüm dertleşmelerin özeti gibiydi: "Türkiye''de kendisini İslam''a nispet eden entelektüel çevre kültürel bir muhalefet, kültürel bir direniş, kültürel bir öfke oluşturmayı başaramadı."

Neden bir kültürel muhalefet oluşturamadı?

Bunun cevabı Atasoy Müftüoğlu için çok net ve açık: "Her tür konformizm, her tür statükoculuk, her tür muhafazakarlık bilincin düşmanıdır." Hepimizi, yapıp ettiklerimizi yeniden düşünmeye çağıran şu acıtıcı tespiti çok önemli: "Müslüman entelektüel çevre için İslam referans olmaktan çıktı." Çok acımasız gibi görünen bu yargı aslında sarsıcı bir gerçeği haykırıyor. Müslüman aydınların, kanaat önderlerinin, kalem erbabının son on yılda gündemlerine ve referans aldıkları kavramlara bakmak yeterli. Hem Müslümanların kendi sorunlarına hem de tüm insanlık sorunlarına dair önerilen çözümlere, kullanılan dile baktığımızda Atasoy Müftüoğlu''nun feryadı çok daha iyi anlaşılır.

Bunca çabadan sonra gelinen nokta onu yılgınlığa, umutsuzluğa mı düşürdü? Hayır! Diri bir zihin, diri bir tecessüs, sorumluluk bilinciyle okuyor, araştırıyor, anlatıyor, tartışıyor. Vardığı sonuçlara katılmayanların bile saygı duymak zorunda hissettiği bir sorumluluk ve aşkla sürdürülen okuma ve eylemlilik onun hayatı. Coşkunun ve umudun hiç eksilmediği bir eylemlilik hali onda okuma, düşünme ve anlatma.

Bunca hareketli hayatına, dünyanın dört bir tarafını görüp evrensel bir muştu peşinde koşmasına, sürekli hareket halinde olmasına rağmen evinden ve bürosundan başka hiçbir yerde yazı yazmayacak kadar da ayakları bir yerlere sağlam basıyor.

Ve hala 40 yıldır yazı yazdığı daktilosunu kullanıyor. Ve hala "İslam ümmetinin bütün renklerine, çabasına, mücadelesine aynı hassasiyetle, saygıyla yaklaşmayı" sürdürüyor. Mezhep eksenli çatışmanın körüklendiği şu kritik günlerde Atasoy Müftüoğlu''nun çağrısına bilincimizi kuşanarak yeniden dikkat kesilmenin vaktidir.

12 yıl önce
Tüm renkleri yeniden kuşanmak
Ne Clinton ne Trump, ABŞ kazanacak…
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü