|
Amerika"ya niçin gidilir?

Başbakan Ecevit Rusya gezisine hazırlanırken Recai Kutan Amerika''ya uçtu. Her ikisi de çeşitli şahıs ve kuruluşlarla görüşmeler yapıyor/yapacaklar. Ecevit bir devleti temsil etmek için Moskova''ya uçuyor. Uluslararası dengelerin gerçeklerini yani realpolitik şartlar gözetilerek bir görüşme yapacak; ekonomik ağırlıklı bir gündemle dosyalar açılacak. Bu arada belki Çeçenistan sorunu gündeme hiç getirilmeyecek ya da terörizmle mücadelede işbirliği çerçevesinde Çeçen katliamına göz yumulurken Rusya''dan PKK''lıların ülkelerinde serbestçe hareket etmelerinin engellenmesi istenecek.

Recai Kutan''ın gezisi çok daha farklı. Bir kere bir siyasi partinin hem de Türkiye ve Türkiye ile ilgilenenler için özel yeri olan bir partinin lideri olarak görüşmeler yapacak ve de yapıyor. Siyasi olarak varlık hakkını korumanın yeni dünya düzenini patronunun gözüne girmekten geçtiği bir dönemde bir siyasinin oralara kadar gitmesinin yadırganacak bir yanı olamaz ilk bakışta.

Ancak, temel retoriğini Amerikan karşıtlığı üstünde kurmuş bir gelenekten gelen biri olarak Recai Kutan''ın bu gezisinin ayrı bir anlamı var.

Sembolik anlamda Amerika gezilerini anlamak için, bu ülkeye gelen tüm siyasilerin, kendine siyasi alan açmak isteyen müstakbel lider adaylarının ayak basar basmaz hemen kendini gösteren demeçlerdeki uslup farklılığına, satır aralarına gizlenen mesajlara bakmak yeterlidir.

Kendine güveni olan, siyasi tercihleriyle birlikte teorik düzeyde neyi, niçin ve nasıl yapacağı gibi temel soruları halletmiş bir hareketin komplekse kapılmadan her tarafla ilişkiye geçmesinden doğal bir şey olamaz.

Ancak özellikle 28 Şubat''tan bu yana Türkiye''de özellikle İslami hassasiyete sahip olduğu düşünülen kesimlerde gözle görülen zemin ve oryantasyon kaybının ne boyutlara geldiği düşünülecek olursa içi doldurulmamış kavramlara sığınılarak yapılan "savunma ve hak arama dili" tam bir şaşkınlık göstergesi olarak ortaya çıkıyor.

Söz gelimi demokrasiyi ele alırken "bir yöntem olarak demokrasi ve felsefi kavram olarak demokrasi"den ne anlaşıldığının kafalarda netleştiğinden emin değilim. Bir zamanlar demokrasinin verdiğinden daha fazlasını teklif eden bir sistem ve çerçeve sunma iddiasını taşıyanlar aynı iddialarını sürdürüyorlar mı acaba?

Görüşülen lobi çevrelerinde, think-tank kuruluşlarında Amerikan tarzına uygun olarak net ve doğrudan sorular karşısında konjonktürel tavırlardan çok temellendirilmiş fikirler daha inandırıcıdır.

Ecevit''in Moskova gezisi, Kutan''ın Amerika gezisi ya da Tayyip Erdoğan''ın Büyük Britanya temasları... Farklı konum ve çizgide olsalar da temsil makamında olan herkes için eski bir Amerikan büyükelçisinin hatıralarında yazdıkları kimileri için faydalı ipuçları verebilir. Yaptığı tüm görüşmeleri en ince detayına kadar not eden büyükelçi aynı zamanda muhatabının kişisel özelliklerini, birikimini, tepkilerine kadar not ettiğini belirtiyor. Dahası çoğu kez bilgi almaktan çok kişisel özelliklerini, kapasitesini ölçmeye gittiğini belirtiyor. Sanırım Ecevit''in Clinton karşısında sınava çekilmiş öğrenciyi hatırlatan fotoğrafına tepki gösterenler bu anıları okumamış olsalar bile psikolojik olarak, kendilerini temsil edenlerin fotoğraflarından çok daha farklı anlam çıkarmış olmalılar. Oysa kolonyalizm deneyimden bile geçmemiş bu ülkenin çocuklarının kendilerine daha güvenli olmaları beklenir.

Sorun temas kurmakta değil kurulan temasın zemini ve uslubuyla alakalıdır. Örneğin Ecevit Türkiye''nin Çeçenistan konusundaki hassasiyetini masaya getirecek mi? Recai Kutan Amerikalılar''la, mesela Yahudi lobisiyle görüşürken, insan hakları ihlalleri konusunda ya da inancından dolayı zulmedilenler adına yardım talep edip şikayetlerde mi bulunacak? İsrail konusunda sorulacak sorulara ne tür cevaplar verilecek?

Güven yoksunlarına özgü içe kıvrılmakla yine güven yoksunlarına özgü talepkar ve "mutlu" el sıkışma fotoğraflarından farklı tavır sahiplerinin temsil yeteneği olabilecek gelecekte de.


24 yıl önce
Amerika"ya niçin gidilir?
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…