|
Akademik özerklik ve üniversitelerin demokratikleşmesi

Yoğun bir Suriye gündeminden geçiyoruz. Doğu sınırlarımıza askerler yığılıyor, füzelerin yönü Esat rejimine çevriliyor, muhalefet-iktidar Suriye üzerinden tartışıyor ve Ankara''da acil güvenlik zirveleri yapılıyor.

Türkiye''nin bu uluslar arası ve bölgesel yoğunluğu yanında sessizce sürüp giden ve milyonları ilgilendiren bir üniversite ve akademia olgusu vardır. 28 Şubat darbesinin üniversite baş temsilcisi Kemal Gürüz''ün tutuklanması ve son iki haftadır onlarca üniversitenin rektörlük seçimlerinin yapılıyor olması.

Üniversiteler, bütün olumsuzluklarına rağmen Türkiye''nin entelektüel sermayesini temsil eden ortamlar. Bilim, kültür, teknoloji ve araştırma merkezleri. Üniversitelerin kamusal aydınlatma, araştırma ve meslek eğitimi gibi üç önemli rolleri bulunmakta. Bu nedenle toplumlar için önemli. Türkiye''de üniversiteler, milyonları geçen gençleri, yüzbinleri aşan araştırmacı ve akademisyenleri ile de ayrıca dinamik, hareketli, canlı ve elit bir dünya.

Türkiye, yakıcı sorunların içinden geçiyor. Sosyal bilimsel alanlarda kamusal aydınlanmaya susuz bir ülke. Ortadoğu sorunu, Kürt meselesi, Alevilik, Ermeni meselesi, Diyanet, din eğitimi, gayrimüslimler, göç, terör, gençlik, ailenin parçalanması... Üniversiteler, bütün bunlar üzerinde düşünmek, araştırmalar yapmak ve bilgiler üreterek siyasal karar merkezlerine bilimsel ve aydınlanmacı destekler de bulunmak durumundadır. Toplum sorunlarımızın tanımlanmasını, araştırılmasını ve çözümü için öndeyilerin ortaya konmasını ne Paris''ten ne Londra''dan ne Washington''dan ne de Berlin''den bekleyebiliriz. Bunları yapacak olanlar Türkiye''nin hissiyatı içinden soluk alıp veren, yaşayan, büyüyen, düşünen, okuyan, araştıran ve tartışan akademisyenlerdir. Bu nedenle üniversitelerimizin akademik özgürlüklere saygınlıkları büyük bir önemi haiz.

Akademik özgürlük olmadan düşünme olmaz. Bilgi yığınları ve depoları içinde salınıp duran bir ortamdan öteye gidilmez. Her yıl üretilen milyonlarca makale ve yapılan yüzlerce sempozyum sadece bilgileri niceliksel olarak çoğaltır. İçinde düşünce taşımaz. Çünkü düşünce özürlük ve özerkliğin ürünüdür.

1932 yılında Darulfünun reformuyla beraber akademik özerklik ve özgürlüğe ilk büyük darbe vuruldu. Arkasında, 1944-45 Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi''ndeki hocaların tasfiyesi geldi. Bir sonraki her bir darbe akabinde onlarca akademisyen üniversitelerden ya atıldı ya da sindirildi. Niyazi Berkes, Korkut Boratav, Behice Boran, Murat Belge, Mete Tunçay, Hüseyin Hatemi...Bunlardan sadece bir kaçı.

Her darbe, önce üniversitelerin düşünen hocalarına ve bilgi yüklü kütüphanelerine saldırdı. Son darbe 28 Şubat da aynısını yaptı. Bu nedenle, üniversitelerin özgürleşmesi için akademiyadaki darbeci gelenekle, zihniyetle ve kadrolarla büyük bir yüzleşmenin yaşanması gerekir. Kemal Gürüz, son darbenin akademik camiadaki baş aktörüydü. Ancak bunu tek başına gerçekleştirmedi. Batı Çalışma Grubu''nun programlarını üniversiteye taşıyarak başörtülüler avına çıkan, senato kararları çıkarıp yayınlayan, imam hatipler fobiasıyla hareket edenler, fişleme için kolları sıvayanlar vardı. Bir kişiyle değil, bir zihniyet, program ve kadro ile yürüyen bir çalışma söz konusuydu. Akademik özgürlüğü ve özerkliği engelleyenler, bu "ergenekoncu akademia"nın temsilcileriydi. Bunların zihniyetiyle korkular üretildi, insanlar damgalandı, soruşturma ve tasfiyelerin raporları hazırlandı. Malatya''da insanlar misyonerlik yaptıkları gerekçesiyle bıçaklarla doğranırken, misyonerliğe bu davranışları reva gören "bilimsel bilgiler"in üniversitelerde üretildiğini de unutmayalım.

Rektörlük seçimlerinin yapıldığı ve yürütüldüğü, yeni YÖK başkanının göreve geldiği ve demokratikleşmeye inanan bir iktidarın başta olduğu bu dönemde üniversitelerde demokratik kamusal aydınlatma rolüne inanmayan, Türkiye''nin insan hak ve özgürlüklerinde birinci sınıf olmasına korkuyla yaklaşan, "müteahhit rektör" kimliğine sahip, ulusal ve uluslar arası vizyonlar taşımayan yöneticilerin, kadroların ve aktörlerin üniversitelerin idaresinden uzak tutulması gerekir. Siyasi irade bu yönde hareket etmelidir. Darbecilerin sistematiğinde, zihniyetinde ve kadrolarında yer alan kişilerin bırakın rektör olmayı, bölüm başkanı bile olmaktan utanması ve uzak durması gerekir. Demokratikleşmenin akademik uzantısı ancak bu şekilde yürüyebilir. Entelektüel cesaret ve düşünme faaliyetleri, bilim üretimiyle bu durumda bütünleşebilir.

Kemal Gürüz''ün tutuklanması bir milat olabilir. Yüzyıllık cumhuriyet akademia geleneğinde tasfiyeye uğrayan demokrat akademisyenler yerine, şimdi demokrasiyi, özgürlüğü, farklılıkları içine sindiremeyip otoriter, kışkırtıcı ve komitacı pozisyon alanların tasfiyeye uğradığı bir döneme geçebiliriz. Böylece yeni Türkiye''ye özgürlüğe, demokrasiye ve bilimsel özerkliğe inanan akademik tecessüse sahip yeni üniversite eşlik edebilir.

12 yıl önce
Akademik özerklik ve üniversitelerin demokratikleşmesi
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler