|
Kuran’ı beşerileştirme arayışı tahrifattır

Bir ilahiyatçı, Kur’an’ı Kerim’deki bir kelimeden yola çıkarak vahyin peygambere ait parçaları içinde taşıdığını ileri sürdü. Bu sıradan bir düşünce özgürlüğü ve yorum değil. Apaçık bir biçimde vahyin Allah’ın kelamı yanında beşeri nitelikler taşıdığını Peygamber üzerinden anlatmaktır. Sonuçta vahiy beşeridir manasına gelir. Müslüman için vahiy, mutlak Allah kelamıdır. Gökten(sema) iner, yani tarihsel ve beşeri değildir. Zaten aynı ilahiyatçı Kur’an kıssalarına da mitoloji diyor. Oysa kıssa ve mitoloji, hep söylediğimiz gibi tamamen apayrı gerçeklikler. Kıssalar ne mitolojik ne de tarihsel. Mitolojik değil, çünkü insan tahayyüllerinden üretilmiş anlatılar değil. Tarihsel değil, çünkü tarihle kayıtlı değil. Tarihin ötesine kanatlanırlar. Konjonktür ve nesnel tarihle birleşmezler. Kıssa anlatım tarzıyla zamanın, tarihin üstüne çıkar. Bu nedenle tüm zamanlara, tüm tarihlere ve tüm toplumlara hitap eder. Buna zamansız anlatı denir. Nitekim muhteviyatlarıyla insana imanı, tebliği, mücadeleyi, özgürlüğü, sadece Allaha boyun eğmeyi anlatırlar. Kıssa, “Allah kurgusu” hikayelerdir. Ama bu kurgu, tamamen hakikattir. Kurgu, olmuş/olacak olan realitenin insana “ibret verecek” biçimde Allah tarafından düzenlenir.

Kur’an’ı beşeri ve tarihsel bağlama yerleştirerek ele almak bir yorumun ötesinde ciddi ciddi bir tahrifattır. Çünkü İslam’ı kabul eden için vahiy, değişmez mutlaktır ve “semadan” gelir. “Yerden” çıkmaz. Nübüvvet, vahyi getirme ve gösterme yoludur. Allah, ezeli, ebedi, mutlak hakikattir. Onu, yine onun vahiyde tanıttığı gibi tanıyıp inanmakla yükümlüyüz. İslam, bu esaslara teslim olmaktır en başta. Bunun yerine vahyi beşeri, nübüvveti beşeri ve Tanrıyı beşeri temellerde yorumlamak bir tahrifattır. Batılılar bunu modernite ile beraber yaptı. ‘Tanrı’yı da, vahyi de, peygamberi de tamamen beşeri düzleme çekerek yorumladılar. Tarihselcilik ve antropolojik yaklaşım buradan çıktı. Hegel, bütün bunların babasıdır. Sonuçta liberal teoloji, tarihselci teoloji, antropolojik teoloji ortaya çıktı. Teoloji, teoloji olmaktan uzaklaştı. Yerden göğe bakan bir teoloji doğdu. Hristiyanlık ikinci defa tahrifata uğradı. Hristiyanlık, yeniden modern insan bilincine indirgendi.

İslam ilahiyatı aidiyetinde bulunan biri, İslami ilkeler paradigmasını temel alarak konuşur, hareket eder. Bunun yerine modern ve post-modern tarihselci/ antropolojik perspektifleri temel alarak Allah’ı yorumlarsa ancak tahrifat yapar. Mesele de budur. Çünkü Allah’ın kitabını tahrif ederek yaptığı şeyi İslam diye savunur. İslam olmayan şeyi İslam diye savunanlara tahrifatçı denir. Bunu da bir İslam eğitim kurumunda yapılması normal görülemez. Çünkü Türkiye’deki ilahiyat fakültelerinde vaiz, müftü, imam gibi İslam’ı anlatacak ve yaşayacak insanlar yetişiyor. Allaha, vahye ve peygambere yönelik septik bakışları(septisizm) üreten bir ilahiyatçı, İslam’ı temsil edebilir mi? İslam’a ilişkin şüphe tohumları, peygamberine ve ashabına yönelik edep dışı ve ben merkezci dil, nasıl bir Müslümanlık tarzı olur? Post-modernliğin hakikati parçalayan, ‘Tanrı’yı izafi, beşeri ve çoğullaştıran neo-politeizmine savrulmak değil mi bu?

İslam’da yorum özgürlüğü var diye çok beylik genellemeler yapılıyor. Elbette İslam’da yorum çokluğu var. Bu kadar tefsir ve bu kadar mezhep-meşrep de bunun sonucunda ortaya çıkmış. Ama her mezhep ve meşrep, yani yorum meşru değil. Allaha, vahye, nübüvvete inanarak hareket etmeyen yorum, gayri meşru yorumdur. Aşırı yorumdur. Hariciler ve batıniler böyledir. Günümüzde de tarihselci, oryantalist ve post-modern Kur’an okuyucuları da bu kapsama girer. Allah’ı, beşeri zihin önünde hesaba çeken ve ona yön veren yorum gayri meşru yorumdur. Vahyi, Allah kelamı olmaktan çıkarıp peygamber üzerinden zamana mahkum eden ve insanlaştıran bir yorum gayri meşrudur. Peygamber ve ashabıyla ironi yapan, edep dışı dil kullanan yorum gayri meşru yorumdur.

Her aşırı mezhep ve meşrep bir aşırı yorumdur. Tarihte bunların onlarcası var. Hululcular, Hurufiler, isyancı dini hareketler, şiddet üreten Hariciler…Hepsi de İslam’ın aşırı yorumları. Toplumu bu aşırı yorumlarla çalkantılara ve çatışmalara yönelttiler. İslam’ın Orta Yolu üzerinde( vasat ümmet) yürümekten uzaklaştılar. Zihinleri bulandırdılar. İhtilafları çoğalttılar. Dini parça parça hale getirdiler. Aşırı yorum son kertede anarşizmdir: Düşünce anarşizmi, eylem anarşizmi.

Bu millet, Allah ve peygamberinden de şüpheli hale gelirse, geride onu bir arada tutacak hiçbir hakikat, hiçbir ruh, hiçbir öz kalmaz. Milletin vahdeti en temelinde tevhitten geçer. Tevhit üzerinde şüphe tohumları ekenler ve kafa bulandıranlar milletin vahdetini kurşunlayanlardır.

#Kuran
#Arayış
3 yıl önce
Kuran’ı beşerileştirme arayışı tahrifattır
Özgürlük mü barış ve huzur mu?
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...