|
"Devletle evlâdım, devletle!"

Yukarıdaki cümleyi Ayşe Kadıoğlu, çocukluk yıllarında Edip Enişte''den işitmiş. Bayramlarda ziyaretine gittikleri Edip Enişte, vedalaşma sırasında, konukların -çocuk da olsalar- ellerini iki eliyle kavrar ve bu cümleyi söylermiş: "Devletle evlâdım, devletle!"

Başkalarının "hoşça kal, güle güle" gibi ifadeler kullandıkları yerde Edip Enişte''nin böyle söylemesini Ayşe Kadıoğlu şöyle yorumluyor: "Kısacası ''devletin rahmeti üzerinden eksik olmasın'' gibi bir ifade idi bu. Belleğimde yer etmiş olan bu ifadenin, Türkiye''de siyasal gelenek ile ilgili ne denli açıklayıcı öğeler barındırdığını daha sonra anladım."

Ayşe Kadıoğlu''nun devlet, meşruiyet, güç, faşizm ve Türkiye hakkındaki değerlendirme ve yorumlarını öğretici ve ilginç buldum. 15 Temmuz Pazar günü Radikal iki''de yayımlanan çarpıcı yazısını size de öneririm. Bu yazıyı devletsever ozan çevirmen aydın Özdemir İnce de okusa, anlamaya çalışsa, tartmaya tartışmaya hamle etse ne iyi olur!

Cumhuriyetin "cumhur" kanadını kırparak; demokrasinin "demos" yanını ezerek, sindirerek, olmadı görmezden gelerek yürütülmek istenen bir yönetimin ülkemizi nereye getirdiğini kavramak zorundayız. "Faşizmi uzun yıllar çalıştım." diyen Ayşe Kadıoğlu''nu dinleyelim: "Özellikle Alman Nasyonel (Nasyonal?) Sosyalizmi''nden hareketle, faşizmin bir cemaatleşmeye işaret ettiğini, bir siyasal partinin devleti ve toplumu yutması anlamına geldiğini biliyorum. Türkiye''de bu anlamda belki tek parti dönemi faşizan özellikleri ile öne çıkabilir. Ancak ben uzun yıllar, tek parti dönemi sonrasında Türkiye''de hiçbir siyasal partinin devleti yutamayacağını ve dolayısı ile de Nasyonal Sosyalizmin Türkiye''de siyasal yapıyı anlamaya pek de ışık tutmadığını düşündüm. Ancak artık şunu düşünüyorum: Türkiye''de faşizm kurumlaştı ve usûlün yerini kendimizi içinde bulduğumuz faşizan yapı aldı. (...) Meşruiyetini güçten alan baskıcı devlet aynadaki aksinde hukuksuzluk, usûlsüzlük gördü. Baskı usûlsüzlükten, usûlsüzlük baskıdan güç aldı ve Türkiye topraklarını siyasal partilerin kapatıldığı, sokaklarında naraların atılıp silahların patlatıldığı, trafik mağdurlarına ''vah vah'' deyip, suçluların affedildiği, cezalandırılmadığı bir tuhaf yere dönüştürdü."

"Mağdurların arkasından, ölüm oruçlarının arkasından ''devletle evladım, devletle'' der gibiyiz. Şunu da düşünmeden edemiyorum, Edip enişte ''devletle evladım, devletle'' derken acaba arkasını usûle dayamış meşru bir devletten mi söz ediyordu?"

Bence, Edip Enişte''nin kasdettiği "devlet"in Leviathan''a, ya da Behemoth''a evrilişini dehşetle izlediğimiz, meselâ telefon faturalarımıza % 26 KDV ekleyiveren, şekerimizin fiyatını sessizce % 25 artırıveren örgüt ile hiçbir ilgisi yoktu. Çünkü onun dilinde devlet, sadece ve sadece "saadet, talih" gibi anlamlara geliyordu. Bugünkü sözlüklerde "devlet" maddesinde ancak dördüncü, beşinci sırada ve "eski" olduğu belirtilerek verilen "mutluluk, talih, zenginlik, servet" anlamı, eski sözlüklerimizde birinci sırada yer alırdı.

Lügat-i Nâcî''nin devlet tanımı şöyledir: Büyük saadet: devlet-i şehâdet. "Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi - Süleyman-ı Kaanûnî" & Memâlik-i müstakille ve sekenesi mecmû''u."

Evet, bir zamanlar şehitlik ve bir nefes sıhhat, "devlet" imiş. Bugün Leviathan, Behemoth gibi canavarlara benzetilen öteki "devlet" için yapılan tanımın içinde de, müstakil memleket, yani bağımsız ülke ile birlikte yurttaşların tümü (sekenesi mecmûu) dahi yerini alırmış.

23 yıl önce
"Devletle evlâdım, devletle!"
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset