|
Babaannemin mezarı başında

İki metre yirmi santime bir buçuk metre, kenarında ölü bedenin rahatça yerleştirilmesi için bir oyuk da yapılmış o muntazam çukura bakıyorum. Bilincim açık. Dakikalar içerisinde bir mezara dönüşecek olan bu çukuru açabilecek pratik bilgiden niçin yoksun olduğumu sorguluyorum. Gerçi arasam bir video paylaşım sitesinden 'mezar nasıl kazılır' başlıklı bir video seyredebilirim. Bir uzman, çeşitli görüntüler eşliğinde bana kazmayı hangi yükseklikten indirmem gerektiğini, küreği hangi açıyla tutmam gerektiğini falan anlatabilir. Ve belki de üstü başı 'modern hayat' olan benim için asıl sorun budur: Babaannesinin mezarını kazamamak, elma ağacını armut ağacından ayıramamak, çiçeklerin isimlerini bilmemek, kendi kurbanını kesememek…



Babaannem Galatasaray'ı desteklerdi. Basit bir nedeni vardı bu desteğin: Galatasaray'da Yasin ve Muhammed isimli futbolcuların varlığından haberdar olmuş bir vesileyle. O gün bugündür sorana 'Galatasaray'ı tutuyorum ben' derdi. Bu netlikten lazım belki de hepimize.



Babamın çocukluk arkadaşı Yusuf amca, arkadaşlarıyla kazmış mezarı. Önce 10 santim buzu kırmışlar. Ardından sanki babaannem artık orada yaşayacakmış gibi bir muntazamlıkla hazır etmişler mezarı. Hayır. Bir sosyal medya adresi yok Yusuf amcanın. 'wi-fi şifresi nedir' diye soramazsınız. Gözü gibi bakarak yetiştirdiği havuçlar o yıl biraz para ederse gülümser. Muhtemelen Yusuf amcanın 'like'lama biçimidir o geniş gülümseme.



İlk masalımı babaannem anlatmış bana. İlk surelerimi o ezberletti. Kur'an harflerini o öğretti. Bana, Altıparmak Peygamberler Tarihi isimli kitaptan Hz. Yusuf kıssasını 'benim gözlerim çok seçemiyor, sen okur musun' diye numara yaparak okutan odur. İsmini Latin harfleri kullanarak hata yapmadan yazabileceğinden emin değilim. Mevlid-i Şerif'i ezbere bilir ve muntazam okurdu fakat. Kınanın nasıl karılacağını, burkulan ayağa ne sarılacağını, kuzinenin haznesinde patateslerin tam olarak kaç dakika kalması gerektiğini, bir bebeğe nazar ayetlerinin ne zaman okumasını gerektiğini bilirdi. Bir de tabii, ne kadar saklamaya çalışırsam çalışayım yüzüme bakınca derdimi anlar 'gel tatlı kuzum' diye usulca yayına çağırır, bütün derdimi söküp alırdı.



Babaannemin kardeşinin oğlu Yakup abi atladı mezara. İki amcamla birlikte babaannemi yerleştirdiler. Ardından Yakup abi tek başına kaldı. Tahtaları büyük bir ustalıkla dizdi. Naylon örtüyü güzelce serdi, 'ya Allah' deyip çıktı mezardan. Yakup abi mezardayken bana bu düzeyde bir 'oturmuşluk hissi'nin asla yerleşmeyeceğinden emin oldum. İnmiş, işini yapmış, teyzesini ahirete uğurlamış ve 'ya Allah' deyip çıkmıştı mezardan. Ne bir ben yaptım havası, ne bir kibir, ne bir böbürlenme… Sadece muazzam bir oturmuşluk… Şahane bir yerli yerindelik… Benim için asla söz konusu olmayan bir yerini yadırgamama hali.



Babaannemle ilgili olarak büyük bir netlikle söyleyebileceğim şey 'çok belirgin bir yaşam ritmi' ile yaşadığı idi. Sabah namazıyla başlayan günü teheccüd namazı ile son bulur ve arada olan biten, yapıp ettiği ne varsa tam tamına aynı vakitlerde gerçekleştirirdi. Dikkat: 'Aynı saatlerde' demedim. Çünkü babaannemin 'zaman birimi' saat değil 'namaz vakitleri' idi. 'Öğlen ezanından hemen önce', 'yatsıdan sonra', 'kuşluk namazına az kala.' Biz, saate bakmadan güneşin batıp batmadığını bile anlayamayan biz, 30, 40, 50 senelik alışkanlıklar biriktirmeyi asla başaramayacağız.



Hayır. Mezarlıktaki taziyede sahte bir üzüntü havası, siyah elbiseler ve güneş gözlükleri elbette yoktu. Tüm bunların yerine ölümü adeta 'organik' hale getiren bir samimiyet havası vardı. Orada olmanın ve merhumeye son vazifelerini yapmanın ötesinde hiçbir beklentisi yoktu kimsenin. Bir tanıdığımız kulağıma eğilerek fısıldadı: 'Babaannenin gömüldüğü toprakla Koç'un gömüldüğü toprak aynı yeğenim. Dünya böyle. Gelen gitmeye geliyor.'



Büyükbabamın babaanneme çok düşkün olduğunu ve onu çok sevdiğini tabii ki bilirdim. Bunu büyükbabamın ağzından bir kez bile duymadım elbette. Gerek de yoktu. Yine de tabutun başında duydum o cümleyi. Hüngür hüngür ağlayan dağ gibi büyükbabam kendi lisanınca babaanneme 'seni çok seviyorum' diyordu bence.



Büyükbabamla lisanlarımızın farklı oluşunu şuradan anlıyorum: O şimdi hayat arkadaşının, haldaşının, sırdaşının ardından Yasin okuyordur. Bense 'hayatımın kadınlarından biri, birincisi' dediğim babaannemin ardından bu yazıyı yazıyorum. Büyükbabam huzurlu, bense üzgünüm. O küreği nasıl kullanacağını biliyor. Bense gözlerimi bir boşluğa dikip 'ölüm hakkında düşünceler' biriktiriyorum.


#Babaannemin mezarı başında
#ölüm hakkında düşünceler
#Mezarlık
8 yıl önce
Babaannemin mezarı başında
Boşuna sıkmayın, Kanal 7’ye kurşun işlemez
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!