|
“Tohum saç, bitmezse toprak utansın”

Dün Kadıköy Antika Pazarı’nda dolaşırken karşıma iki sayı Tohum Dergisi çıktı. 1964 yılında yayınlanmış 6 ve 7. sayılar.

Bilenleriniz vardır elbet. Dahası hatırlayanlarınız vardır. İmam Hatip Okulları Mezunları Cemiyeti adına çıkan dergi 1963 yılında yayınlanmaya başlamış. Dönem
in asker kıyafeti giymiş darbecileri tarafından kapatılana kadar da 1980 yılına kadar yayın hayatına devam etmiş.

“Kimler yazmış?” bahsine hiç girmeyeceğim. Sadece benim elimdeki iki sayıda Nazif Yıldırım, Bekir Topaloğlu, Hayrettin Karaman, Nurettin Topçu, Tayyar Altıkulaç, Yücel Çakmaklı, Bahattin Karakoç, Üstün İnanç, Abdülkadir Karahan, Said Çekmegil gibi isimler var.

Ölenlere binlerle rahmet, kalanlara uzun ömürler olsun,
misalen Hayrettin Karaman Hocamız 30 yaşında imiş Tohum’un bendeki sayılarında yazarken.

Dikkat isterim. Sene 1964’tür. Adnan Menderes ve arkadaşları idam edileli 3, aklı tutulmuş Kamalist oligarşinin “ilerici darbe” diye utanmadan hâlâ alkışladığı 27 Mayıs

Darbesi yapılalı 4 yıl olmuştur.

“Tohum”, öylesine, alelade şekilde koyulmuş bir isim değildir.
Türkiye’de hangi mücadeleyi vermenin hayati önemde olduğunu bilen adamlar, çektikleri derdi omuzlama başarısı gösterebilen insanlar bir çiçeğe bakıp gelecek o muhteşem baharın hayalini kurmuşlar ve “Tohum” demişlerdir dergilerinin adına.

Bugün buradan 60 yıl öncesine baktığımızda anlıyoruz bu “dertli” adamların neyi başardıklarını. Zaten en olmadık imkânsızlıklara göğüs gerip en sert baskılara maruz kalarak, en umutsuz zamanlarda meydan ortasına çıkabilecek gücü kendilerinde bulabilmenin ne denli muazzam bir iş olduğunu anlamıyorsak “yuf olsun” bize.

1987 yılından, yani 11 yaşında “siyasetle uğraşmaya, politikadan uzak durmaya” karar verdiğim o yıldan beridir yüzümü hep böyle adamların yazdığı olağanüstü hikâyelere çevirmiş biriyim.
Konferanslarda anlatmaktan bıkmadığım bir anım var bu bağlamda. 1991 seçimlerinde o uzun gecenin öyküsünü hep hatırlıyorum çünkü. Ankara’da, 4-5 aynı yaşta arkadaş 20 metrelik merdivenlere çıkıp Refah Partisi bayrakları asıyorduk. Yalan demeyeyim, diğer partilerin bayraklarını da indiriyorduk tabii ergenlik coşkusuyla. Gecenin üçünde, 1970’lerden kalma arabasıyla yanımıza yanaşıp bize yemek uzatan, ardından da “kolay gelsin gençler, inşallah muvaffak oluruz” dışında hiçbir cümle kurmadan arabasına atlayıp gözden kaybolan o adamdır biraz da beni ben yapan ecza. Karşılıksız, minnetsiz, müdanasız şekilde gönül verdiği davanın peşine düşmüş adamlarla olacak ne olacaksa. İnancım da bu yöndedir.
Allah, bize ihsan ettiklerini bu çıkarsız, bu beklentisiz, bu serdengeçti adamlar sayesinde verdi. Verdiği gibi almasını da bilir elbette. “İstikametten çıkmayalım, niyeti hâlis tutalım” diyerek çırpınmam da bu yüzdendir.

“İyi de mücadelen ne?” diye soracak olursanız sizi Tohum’un 7. sayısında yayınlanan bir bildiriden haberdar etmek isterim bu sorunun cevabı için.

O yıl, Brecth’in “Sezuan’ın İyi İnsanı” isimli tiyatro eseri tabii ki her zamanki gibi sıradan dindarları aşağılayacak ve onlara şu mahut “gerici” yaftasını asacak şekilde yorumlanarak Tepebaşı Tiyatrosu’nda oynanır. Dümdüz şekilde dine, dindarlığa ve gariban Anadolu halkına hakaretler içeren bu güya Brecth uyarlamasını bazı İmam Hatip Okulu öğrencileri protesto eder, oyuna giderek. Tabii ki medyanın aradığı fırsat bulunmuştur. Günlerce İmam Hatip Okulları’nın üzerinde tepinir bizim aydınımsılar.

“İmam Hatipler kapansın” kampanyasına kadar varır iş.

Tohum işte bu olay üzerine bir bildiri yayınlar ve şöyle der: “Aziz vatandaşlarımıza duyurmak isteriz ki son zamanlarda Türkiye’mizde mefhumlar manasını kaybetmiştir. Gerçek anlamda ilericinin adı gerici ve yine gerçek anlamda gericinin adı ilericidir. Bugünün solcuları Türk toplumunu insanlığın iptidai devrine götürüp orada boğmak istemektedirler. Bütün Türk aydınlarını Tepebaşı Tiyatrosu’nda temsil edilen mahut eseri okuyarak düşüncelerini bildirmeye davet ediyoruz. Namuslular susmakta devam ederse şirretler ortalığı velveleye boğmaya devam edecektir. Solcular, mezkûr eseri protesto edenlerin o gün temsilde hazır bulunanlardan ibaret olmadığını bilmelidirler.”

Mesele anlaşıldığına göre biri genele, diğeri ilgisine iki notla bitireyim yazımı. İlki şu. O yıllarda İmam Hatip Okulları’na sadece “gâvurluğu tescilli” isimler operasyon çekiyorlarmış. İnsanın düşmanını karşısında görmenin lüksünü yaşadığı yıllarmış demek ki. Zor ama daha “dürüst”, at izinin it izine karışmadığı yıllar.

İkinci notum da “abi, Tohum Dergilerini bana versene” diyerek arayacak, yazacak arkadaşlara. Yok öyle yağma. Sıradaki Yetim Vakfı Mezatı’na bağışladım onları. Girip çatır çatır pey vermek isterseniz 23 Kasım akşamı beklerim yani.

#Kadıköy Antika Pazarı
#Tohum dergisi
#Hayrettin Karaman
2 yıl önce
“Tohum saç, bitmezse toprak utansın”
Darü’l-harpte faiz meselesi
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?