|
Tekke ve Zaviyeler Yasası"nın devamındaki bu ısrar niye?

Çarşamba günü Dünya Ehl-i Beyt Vakfının Muharrem iftarında, Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasına ilşkin 677 sayılı yasanın kaldırılması, Vakıf başkanı dostumuz Sayın Fermani Altun tarafından yeniden gündeme getirildi. Yemeğe katılan Devlet Bakanı Bekir Bozdağ da bu yasanın kaldırılabileceği sinyalini verdi. Ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere bazı çevrelerden yine bildik tepkiler geldi.

Yirmi yılı aşkındır Alevilik-Bektaşilik konusunda yapageldiğim çalışmalarda, konferans ve toplantılarda, yayınladığım makalelerde sürekli Tekke ve Zaviyelerle ilgili bu yasanın/yasağın bir şekilde kaldırılmasını savunageldim. 1920"li yıllarda tek partili rejim tarafından uygulamaya konmuş kanunların, halkın-toplumun dokusuna aykırı yasakların halen yürürlükte olması zaten yadırganacak, asla kabul edilemeyecek bir vâkıa. 20"li, 30"lu yıllarda oluşmuş tek-parti dönemi resmi ideolojisi ve buna dayalı kanunlar/yasaklar hala neden bu kadar ısrarla savunulabiliyor, anlayabilmek mümkün değil. Bu savunmanın, bu kanunun mağdurlarından olan Alevî-Bektâşî kesim içerisindeki bazı çevrelerden gelmesi ne yaman bir çelişki… Üstelik Kemal Kılıçdaroğlu"nun kendisi de, 1930"lu yıllar boyunca süren Dersim faciasında mağdur olmuş Alevi bir aileden gelmektedir.

Oysaki, 677 saylı Tekke ve Zaviyelerin Seddine ilişkin yasa; Mevlevilik dahil tüm tarikatları, tasavvuf müesseselerini ve bunlara ait ünvanları yasakladığı gibi, Alevî-Bektaşîlere, dede ocaklarına ait "seyyidlik, çelebilik, halifelik, babalık, dedelik vs." tüm unvan ve müesseseleri de yasaklamaktadır. Bu şekilde, Alevî-Bektaşî kimliği, yasak kapsamında, yasal zeminde kendini ifade edebilme imkanını yitirmiş durumdadır.

Son yıllarda büyük kentlerde birbiri ardına açılan cem evleri, 677 sayılı yasa engeli yüzünden dergâh ve zaviye statüsünde açılamamakta, dolayısıyla ''İslâm''dan ayrı bir dinin tapınağıymış'' algılamasına sebep olmakta, bu anlamda İslam dışı bir zemine itilme tehlikesi doğurmaktadır.

677 Sayılı Kanunun/yasağın varlığı, yıllardır bu kanunun kaldırılamamış olması, bugüne kadar gelmiş olması Alevilerin bir kısmını-özellikle Diaspora- "ayrı bir din" arayışına iten en önemli nedenler arasındadır. Türkiye''de Alevi-Bektâşî kesimin örgütlü yapıları, kentleşme sürecinde kendileri için statü arayışında. Bir yandan resmi ideolojinin temelleri olan inkılap kanunlarının getirdiği engelle karşılaşıp, Devrim kanunu duvarına/engeline toslamaları, diğer yandan resmi ideolojiye, cumhuriyet devrimlerine gösterilen sadakat bu örgütlü yapılar açısından çelişkili bir durumu ortaya koymaktadır.

Bu sadakat gösterisini sergileyip, yasakta ısrar edenlerin mantığını anlamak cidden güç.. Acaba "Düşmanımın düşmanı dostumdur" mantığıyla mı hareket ediliyor? " Ne güzel, Devlet/Resmi İdeoloji 90 yıldır hasmımız olan Sünnileri dövüyor, sopalıyor! Olsun, bu devam etsin!" denmek mi isteniyor. Bu kabul edilebilir bir mantık değil.. Çünkü bu yasaklar, 677 sayılı yasa, Alevi-Bektâşi kesimleri de kapsıyor ve bu yüzden Alevi-Bektaşi kimliği yasal bir zemin/statüye sahip olamıyor, yasak kapsamından çıkamıyor. Hacı Bektaş Dergâhı müze olmaktan çıkabiliyor mu? Alevi-Bektaşiler orada herhangi bir hakka sahip olabiliyor mu? 1925"ten sonra Hacı Bektaş Vakfına ait arazilere devletçe el konulmadı mı? Hatta bazıları satılmadı mı? Diğer Bektaşi Dergahları da aynı akibete uğramadı mı? Büyük bölümü yasaktan sonra yıkılmadı mı? Maraş Elbistan Ümmet Baba Bektaşi Dergâhı yerinde duruyor mu? Konya Ilgındaki Mahmud Baba Bektaşi zaviyesinin akibeti ne durumda? Antalya-Elmalı Abdal Musa Vakfı emlâkının, Divriği Garip Musa Ocağına/vakfına, Şeyh Şazeli, Seyyid Hüseyin Abdal vakıflarına ait dergâh, arazi ve emlak"ın akibeti ne oldu? Tüm bu sorulara cevap verilebilir mi? (Halbuki, bunlara dair tüm arşiv belgeleri elimizde mevcut.)

Yasayı/yasağı savunanların bir bölümü, kaldırılmasına karşı çıkışlarına gerekçe olarak "Tekke ve Zaviyeler yasası kaldırılırsa, Nakşibendilik, Kadirilik, Halvetilik, Uşşakîlik, Cerrâhîlik, Şâbânilik, Sa"dîlik gibi Sünnî tarikatlar da serbest olur; Sünniler bizi bahane ederek kendi tarikatlarının serbest hale gelmesini sağlamaya çalışıyorlar" söylemini dile getirmekteler. Bu söylem ve gerekçe özgürlükler, temel insan hakları başta olmak üzere birçok açıdan sağlıksız, çelişen bir söylem. Bu söylem ve tutumun tutarlı bir tarafı var mı?. Kuyucu Murat Paşa"nın zulümlerinin, Sultan II. Mahmud"un Bektaşiliği yasaklayıp, Bektaşi Dergah/Tekkelerini kapatmasının faturasını bugünkü nesillere, günümüz insanına, komşusuna, Sünnilik gerekçesiyle ödetmeğe kalkışmak adalet ilkesine uyar mı?

Oysaki, Alevîlik-Bektaşilik konusunda araştırma/çalışma yapmağa başladığım zamandan beri, sürekli, tarihte Osmanlı-Safevi çelişki/çatışmasının bu kesime verdiği büyük zararlar dahil, bu kimliğe yapılan haksızlık ve baskıları bizzat dile getirdim. Hatta bu konuda çok sayıda belge de yayınladım. Alevi-Bektaşi Müslüman kimliğinin yasal zeminde tanınması yönünde sürekli adeta mücadele ettim. Benim gibi Alevilikle ilgili araştırma/çalışma sergileyen Alevi kökenli olmayan birçok kimse de son dönemlerde aynı yaklaşımı sergiledi.

Diaspora merkezli Alevi-Bektaşi örgütlenmeleri içerisindeki bazı çevrelerin bu tutumu bizce, elbette ki Alevi-Bektaşi kesimi temsil edemez ve yansıtmaz. Her ne surette olursa olsun, "677 sayılı tekke ve zaviyeler yasası" mutlaka lağvedilmeli, Hacı Bektaş Dergâhı yeniden Çelebî ve Dedebaba postlarıyla bu topluluğun merkezi haline gelmelidir. Alevi-Bektaşi kimliği tanınmalı, cemevleri dergâh statüsünde tanınmalıdır.

11 years ago
Tekke ve Zaviyeler Yasası"nın devamındaki bu ısrar niye?
Kara dinlilerle milletin savaşı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?