|
Anahtar ve kilit: karar onların ama ikisi de bizde…

Azerbaycan-Ermenistan ikinci savaşı olabilecek parlamanın perde arkası merak ediliyor. Hatta dış oyuncular, üzerinde zıt yönlü etki yaratmaya çalışıyor. Şanghay İşbirliği Örgütü’nün zamanlamasında patlayan kriz zirvenin zaafiyetlerinden biri olarak ele alındı. Tıpkı, yine eş zamanlamayla alevlenen Kırgızistan-Tacikistan çatışması gibi. Kundaklamadan şüphelenenler de oldu ve haklıydılar…

Özellikle Azerbaycan-Ermenistan çatışmalarının yüksel(til)mesi, ŞİÖ’nün veya genel olarak bölgeden ABD’nin arındırılması sürecinin yarattığı korkuyla ilgili. Haliyle, ŞİÖ’nün veya benzerlerinin-BRİCS, Türk Devletleri Teşkilatı, Yeniden Asya, Avrasya Ekonomik Birliği, Hazar havzası anlaşmaları, vb.-taşıdığı potansiyelin bebekken boğulması planı sahaya sürülmüş durumda.

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı
Nancy Pelosi’nin Erivan ziyareti de bu politikanın uzantısı ama öte yandan da Avrasya’da mevcut sayısız anlaşmazlıkların kaşınmasında kimin parmağı bulunduğunun-failin olay mahalline dönmesi metaforunu doğrular biçimde-delili…

***

Hayati ve devasa bölgede yapılan anlaşmaların bir kısmı da, yeni dünya düzeni şartlarının getirdiği endişeleri yamamak için imzalanıyor.

Mesela, yakın tarihli bir tanesi, Rusya-Azerbaycan-İran tarafından mutabık kalınan ‘Uluslararası Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru’nun hakkının verilmesi/geliştirilmesi ile ilgiliydi.

2030'a kadar 3 ülkenin toprakları arasında 30 milyon ton transit ve iki yönlü yük taşımacılığını hayata geçirmek için hedefler konuldu.

Aslında koridor 20 yılı aşkın zamandır var. Rusya-İran-Hindistan arasında kurulmuştu. Sonra içlerinde Türkiye ve Azerbaycan’ın da bulunduğu 10 ülke daha katıldı. Hindistan'dan Rusya'ya, aynı zamanda Kuzey ve Batı Avrupa'ya giden yüklerin ulaşım süre ve yollarını iyileştiriyor. Kuşkusuz ortakların çizdiği harita bir jeo-politik de üretiyor…

Şimdi yenilenmesi, Azerbaycan-Ermenistan savaşının çıktılarının yaratabileceği herhangi bir rahatsızlığı aşmaya destek amacı da taşıyor…

***

O kadar zor bir coğrafya ve o kadar ağır hassasiyetler barındırıyor ki Avrasya, dışarıdan etkilere de o denli açık hale geliyor…

Örnek vereyim…

İran yeni gelişmelerin, Zengezur Koridoru’nun, Ermenistan’la sınırını bozmasından korkuyor. Avrupa ve Avrasya ile olan ticaretini kesebileceğinden,
Ankara ve Bakü’nün hakim hale geleceğinden çekiniyor.
Zorlayıcı bir açmaz ama giderilebilir bir sorun. Dahası da var; Tahran, ülkesi üzerinde baskı yaratabilecek böylesi durumun
, İran’daki ayrılıkçı hareketleri teşvik edebileceğinden de korkuyor.
Bu da yersiz. O kadar ki, İran’da böyle özlemleri bulunan hareketler sınırlı olduğu gibi,
ne Türkiye ne de Azerbaycan bu hassasiyetleri kaşıma arzusu taşımıyor.
Hatta İran’la zaman zaman yaşanan gerilimlerde akla gelse bile iki ülke de bu türden önerileri tersliyor.

Kimi tahrik/kumpas unsurları, bu “tehlike”nin Türkiye üzerinden ABD ve NATO’yu da bölgeye çekebileceğini, oradan da Kuzey Kafkasya’ya, nihayet Orta Asya’ya sıçratabileceğini ileri sürüyorlar.

Bir madde daha var; o da
Azerbaycan-İsrail
ilişkileri ve kendini Azerbaycan-Ermenistan savaşında somut olarak gösteren İsrail varlığı. Şu sıralar normalleşme yolundaki
Ankara-Tel Aviv
ilişkilerini de kaygılarına eklemiş olabilirler.
Elbette ABD, Fransa veya İsrail’in bu yolda aklına düşen cin fikirler olabilir. Yine de bölgenin yeni jeopolitiği ve küresel değişimin etkileri Batı’nın dönüşüne imkân verir mi? Rusya ve Türkiye’nin duruşları tersini söylüyor. Gelgelelim ‘ulusal güvenlik’ kavramı, gerçekçi olsun olmasın tüm boşlukların/risklerin bertaraf edilmesi prensibiyle çalışıyor ve bu da zaman zaman
Tahran’ın inatçılığını çekilmez hale getiriyor…
Mesele sabır olsa sorun değil ama; yakın coğrafyalarda, Irak’ta, Suriye’de, terörle mücadelede,
nihayet Ermenistan’da
İran politikalarının ‘farklı’ tezahürleri ortaya çıkıyor!

***

“Orta Asya’da sadece bir örneğini anlattığımız anlaşmazlıklar Batı’nın bu yaraları kaşımasını kolay hale getiriyor” dedik ya…

‘Türk Devletleri Teşkilatı’nın, eski Sovyet ülkelerinin güven(lik) arayışlarının, ŞİÖ’nün ortak bir vektörü olması gerekiyor. Ankara ve Moskova sadece bu “organizasyonu” iyileştirmekle sorumlu değil, korkuları gidermekle de görevli. Çin ve Hindistan gibi, küresel anlaşmazlıkların tarafı olan ülkelerin de sınırda bulunduğu alan
yüksek ve yoğun diplomasiye daha çok sahne olmalı.

ŞİÖ zirvesine Türkiye’deki tartışmalarda dahi gelen kritikler, konunun ne denli zorlu olduğunun işareti. Hele örgütü NATO ve/veya AB ile karşılaştırıp beşikte gömen yaklaşımları izledikçe, bu kıyasların Batı lehine konuşmalar olduğu hissiyatı pekişiyor, maniaların yüksekliği daha da anlaşılıyor.

Şu an Amerika’da bulunan ve BM’de yapacağı konuşma merakla beklenen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın New York’taki cümlelerinden biri de şuydu; “AB’nin güçlü konumu olan Türkiye’yi oyalama taktikleriyle bir kenarda tutması çok manidardır. İster istemez farklı arayışlara girme durumunda olabiliriz”.

Sözlerin içinde, “farklı arayışlara girme” ifadesinin dikkat çekmesi doğal. Ancak asıl,
“güçlü konumu olan Türkiye”
vurgusudur!

O konum, Doğu’nun Batı sınırı, Batı’nın doğu sınırında bulunmakta olduğu ve yeni düzenin sadece anahtar değil kilidi olduğu gerçeğidir. İkisi de Türkiye’nin elinde. Ankara, “asıl buraya bakın” diyor.

#Azerbaycan
#İran
#Ermenistan
2 yıl önce
Anahtar ve kilit: karar onların ama ikisi de bizde…
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?