|
Soru hırsızlığı mı, meydan okuma mı, tehdit mi?

Türkiye’nin yakın tarihinin en önemli hadiselerinden biri 2010’da ortaya çıkarılan soru hırsızlığıdır. FETÖ, devleti içeriden ele geçirmek için her yolu denemiş, farklı kurumlara ciddî ölçüde adam sızdırmış fakat bunlarla yetinmemişti. 2010 KPSS’de soru hırsızlığı kitlesel bir boyut kazanmıştı ve bu sebeple çok daha kararlı bir şekilde üzerine gidilmeliydi. FETÖ 2010’dan önce de örgütlü bir şekilde soru hırsızlığı yapmıştı fakat ilk defa korkutucu bir kitleselleşme yaşanıyordu ve bu durum, aklı başında herkesi dehşete düşürmeliydi. Ne yazık ki örgütün pervasızlığı karşısında dehşete düşmeyi bir kenara bırakın, çoğu kimse o dönemde Sayın Erdoğan’ın geliştirmeye çalıştığı yeni siyaseti baltalamaya çalışmıştı. Fakat artık yeni bir dönem vardı ve Türkiye bir defa daha hayatî bir tercihle karşı karşıyaydı.

Hırsızlığın kitlesel bir boyut kazanması korkusuzluk ve meydan okuma anlamını taşıyordu. Bu açıdan soru hırsızlığının 2013 yılına kadar devam etmesine şaşırmamak gerekir. Örgüt, devleti, içeriden ele geçirmek istemişti. Bu sebeple kitlesel olarak insan yerleştirmekten vazgeçmedi. Bu, onlar için daha az riskli bir adımdı. Devleti, devleti kullanarak ele geçirmek gibi oldukça kolay bir yol tercih ettiler. Fakat 2013 Gezi Parkı olaylarından sonra millî varlığımızı doğrudan tehdit etmeleriyle birlikte örgütlü faaliyetlerde sorun yaşamaya başladılar. Devletin açık kanallarını kullanarak insan yerleştirme faaliyetlerine bu dönemde ağırlık verdiklerini söyleyebilirim. Bu boyutun şimdiye kadar dikkate alınmadığını biliyoruz.

Sayın Erdoğan, antiemperyalist mücadeleyi devam ettirdikçe bugünkü siyasî tablo da ortaya çıkmaya başladı. Siyasî ayrışma sınav hırsızlığı ile doğrudan ilişkiliydi. Sayın Erdoğan, antiemperyalist mücadelede mesafe kat ettikçe, isimlerini herkesin bildiği siyasî figürler yeni bir pozisyon üretmek zorunda kaldı. Bugünkü ittifaklar 2015 seçimlerinde netleşmeye başladı. 1 Kasım 2015 seçimlerinde elde edilen büyük başarı Türkiye’nin siyasî istikameti hakkında oldukça net fikirler vermiştir. En önemli ayrışmalardan birinin bu seçimden sonra yaşanılması anlamlıdır. Kimi kendisi gidiyordu kimini de Erdoğan gönderiyordu.

2010’dan sonraki dönemde ÖSYM merkezli soru hırsızlığı meselesinin Türkiye’nin yakın siyasî tarihi üzerinde derin izlerinin olduğunu söyledik. İfade ettiğimiz gibi 2010’dan önce de askerî sınavlar da dâhil olmak üzere soru hırsızlığı örgütlü bir şekilde yapılmaktaydı. Soru hırsızlığı 2010’da kitlesel bir boyut kazandı ve örgüt açısından korkusuzluk ve meydan okuma anlamını taşıyordu. Sayın Erdoğan da bu olaydan sonra mücadelesini açık alana taşımaya başladı. Peki, bugünkü soru hırsızlığı meselesini nasıl yorumlamamız gerekir? Örgüt bütün olanlardan sonra yine 2010’dan önce olduğu gibi devleti içeriden ele geçirmek için kurumlara insan yerleştirmeye mi çalışıyor? Yoksa 2010’da olduğu gibi soru hırsızlığına kitlesel bir boyut katarak korkusuz bir şekilde meydan okumaya mı çalışıyor? Bu soruları, soru hırsızlığı ile şekillenen siyasî tabloyu göz ardı ederek cevaplandırmak doğru değildir.

FETÖ’nün soru hırsızlığını bir süreç içinde en kaba hatlarıyla analiz etmeye çalıştık. Geçmiş ile karşılaştırıldığında bugünkü durumun farklı olduğunu söyleyebilirim. Bugünkü hırsızlık hadisesinin doğrudan saldırı olduğunu ve tehdit amacıyla yapıldığını ifade etmek isterim. Bu da 2015’lerde şekillenen siyasî tablonun sonucudur. FETÖ’nün içinde yer aldığı bütün kirli hadiseler ve kanlı saldırılar hukukî meseleler olarak görüldü. Bunun sonucunda FETÖ ahlâkî ve entelektüel bir mesele olmaktan çıkarıldı. Siyasî boyutları ise tamamen yok sayıldı. Hatta belirli çevreler, dış güçler kavramını alaycı bir nesnellik ve akılcılıkla (!) eleştiriye tabi tuttu. Aynı çevreler ısrarla ehliyet ve liyakat kavramını gündeme getirerek bu son olayda bile devleti becerisizlikle suçladı. Ne yazık ki bu da çok açık bir siyasî tutumdur. Dolayısıyla son hırsızlık hadisesini bu çerçevede ele almak gerekir. Pervasız bir meydan okuma ile değil, tehdit amaçlı bir saldırı ile karşı karşıyayız.

Bugünkü soru hırsızlığı meselesinin de geçmişte olduğu gibi büyük bir değişimi tetikleyeceğini düşünüyorum. Hatta buna zorunlu olunduğu da çok açıktır. FETÖ, güvenlik kurumlarının dışında da büyük bir tehdittir ve siyasî sonuçlar doğurabilecek bir ilişki ağına karşılık gelmektedir. Türkiye’nin bu kadar açık bir tehdit karşısında sessiz kalmayacağını düşünüyorum.

#FETÖ
#ÖSYEM
#KPSS
2 yıl önce
Soru hırsızlığı mı, meydan okuma mı, tehdit mi?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’