Ama burada bir durmak lâzım.
Bu hadsiz açıklamanın anlık bir hezeyana bağlı olduğu kanaâtinde değilim.
Sûriye’deki “iktidârda” olanların bağımsız bir açıklama yapmak kudretine sâhip olduğunu düşünenlerden değilim. Hâfız Esad devrinde, PKK’nın Sûriye’ye yuvalandığı ve eylem üzerine eylem gerçekleştirdiği zamanlarda bir Türk generâlinin sınırda yaptığı kesin ve kararlı açıklamanın ardından nasıl korkup, Abdullah Öcalan’ı paketleyip dışarı çıkardıklarını hatırlamak lâzım.
Başbaşa kalındığında Sûriye’nin
Türkiye karşısında, değil Hatay’ı “kurtarmak”,
Hâlep’i bile elinde tutabilmesi ihtimâl
dışıdır. Kaldı ki, iç savaşta allak bullak olmuş bir Sûriye’nin bunu başarması akla ziyân bir değerlendirme olması gerekir.
söyleyenden çok söyletene bakmak gerekiyor. Öyle bakıldığında ortaya çıkan en kuvvetli ihtimâlin, Rusya ve/veyâ İran olduğunu düşünmek için çok sayıda sebep olduğunu varsayabiliriz. Benim de değerlendirmem bu yoldadır.
Evet, bu tehditte bulunanın bizzât olmasa bile, dolaylı olarak Rusya olduğu kanaâtindeyim.
Rusya, Ukrayna’ya dâir açıklamalarında kendisini suçlayan ve sattığı SİHA’larla Rusya yanlısı güçlerin zâyiat vermesine yol açan Türkiye’yi hedefe koyduğunu belirtmiş olmaktadır. Son Erdoğan-Putin görüşmesinin ardından Rusya’nın yaptığı açıklamada da bu hususun altının çizildiğini gördük. Putin,
’nı hatırlatıp, Türkiye’nin Sûriye’ye müdahalesine yeşil ışık yaktığı günlerin çok uzağında. Bugün tam aksine Sûriye’ye
hatırlatıyor.