Küreselleşen dünyada ekonomi ve siyaset iyice iç içe geçerken, ikisini birbirinden bağımsız ele almak artık imkansızlaştı.

Nedeni belli.

Siyasetin konuları ile ekonominin konuları aynı olduğu gibi çözümleri de artık birbirine bağlı.

İş dünyası ne kadar siyasetle ilgileniyorsa siyasetçiler de aynı şekilde belki daha da fazla ekonomiyle ilgileniyor.

Ekonomiden elini çeken devlet, ekonomik faaliyetlerini azaltırken bu alandaki yönlendirme gücünü ise artırıyor.

*

İmralı görüşmeleriyle terörle mücadele sürecinin siyasi niteliğe dönüşmesiyle artan milliyetçilik tartışmaları, "Kurumlarda devamlılık esastır" ilkesini hatırlattı.

MHP"nin kurucu Başkanı Alparslan Türkeş"in bir zamanlar TÜSİAD"ın Doğu ve Güneydoğu raporundaki mozaik terimine sinirlenerek, "Ne mozaiği ulan" tepkisinin üzerinden çok zaman geçti ama bu süreç zarfında ne TÜSİAD"ın fikri değişti ne de MHP"nin.

O dönemde etkin olan şahıslar bugün yok ama kurumlar yerinde.

Aynı kurumların başında bu kez farklı insanlar var.

Ama değişen bir şey yok.

Bunun adına ister "istikrar" deyin, ister "tutarlılık" isterse "inatçılık ve bağnazlık".

Ortadaki durum bu.

*

Dün Meclis Grup toplantılarında Başbakan Erdoğan, MHP Genel Başkanı Bahçeli ve CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu arasında milliyetçilik ve terörü durdurmak için başlatılan müzakere sürecine yönelik karşılıklı söz düellosu sürerken İstanbul"da da Patronlar Kulübü TÜSİAD"ın yeni yönetiminin basınla tanışma toplantısı vardı.

Meclisteki tartışma konuları olan milliyetçilik, ekonomik ve demokratik geri kalış, İmralı süreci ve Doğu"daki terör ve Kürt sorunu TÜSİAD"ın da gündemindeydi.

Siyaset erbabının, "O ne dedi", "Bu ne cevap verdi" tartışmalarına girersek hiç çıkamayız.

Bu polemiğin kimseye faydası olduğunu da düşünmüyoruz.

Karın doyurmayan siyaset kavgalarını bırakıp iş-aş ve eş sorunu olan bu milletin ihtiyaçlarına çare olabileceklere bakalım.

Bu yüzden de ekonominin aktörlerine kulak verelim, bakalım onlar ne diyor.

*

2013-2014 Çalışma Programını açıklamak için yeni yönetimiyle basın karşısına çıkan Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz"ın konuşmasında dikkatimi çeken, altını çizerek önemsediğim ve paylaşmak istediğim cümleleri şöyle sıralayabilirim;

Türkiye ekonomisi kriz sonrasında gelişmiş ekonomilerdeki daralmadan kendini pozitif bir şekilde ayrıştırdı.

2012 yılında yüzde 3"ün altında büyümüş olduğumuzu tahmin ediyoruz. Ancak bu yıl ve gelecek yıl çok daha iyi olacak.

2009 sonrasında yüksek büyüme hızları yakalandı, cari açık tehlikeli noktalara geldiğinde ise yumuşak iniş başarıldı.

Gelecek dönemde, artık yeni bir iktisadi düzen ve yeni bir küresel yönetişim modelinden bahsedeceğiz.

Artık klasik büyüme anlayışıyla, insanların mutluluğunu, refahını sağlamak ve sürdürmek mümkün değil.

Ulus-devlet modelleriyle tutarlı olan iktisat politikaları, küreselleşme dinamikleriyle yeniden şekillendirilmek zorundadır.

*

Kriz sırasında yaşadığı sıkıntılar ve kilitlenme hali de göstermektedir ki AB "Yeni Dünya Düzeni"ne uyum sağlayabilmek için yeni bir yapılanmaya, Birliği derinleştirmeye ihtiyaç duymaktadır.

Türkiye, AB"nin sağlıklı gelişmesi için kritik öneme sahip bir ülkedir.

AB"nin gerçek anlamda bir küresel sürükleyici güç olması aşamasında Türkiye"nin AB"ye üye olması bir zorunluluktur.

Ve son söz;

Demokratik standartları yükselteceğini umduğumuz yeni Anayasa"nın yazılması ve Kürt sorununun çözümüyle birlikte kalkınmanın da hızlanacağına inanıyoruz. Huzur ortamı, bölgesel kalkınmışlık farklarını süratle azaltacak çalışmalara imkân sağlayacaktır.

*

TÜSİAD"ın dediği gibi Türkiye"nin prangalarını çözecek, kalkınmasını sağlayacak 3 tane anahtar var; Yeni anayasa, AB yolunun açılması ve terörün bitmesi.

"Milliyetçilik", "Türk-Kürt ayrımcılığı", "Hakan Şükür Türk mü değil mi" tartışmalarından bir arpa boyu yol alamayız.

Dil, din, bayrak, toprak gibi ortak noktalarımıza odaklanmaktan başka çözüm yolu arayan çıkmaza girer