16 Nisan’da tarihi bir karar veren Türkiye, referandumun ardından ‘mühür’ tartışmaları ile karşı karşıya kaldı. Referandum günü mühürsüz oy pusulaları ve zarfların geçerli sayılması kararını veren Yüksek Seçim Kurulu, CHP’nin 16 Nisan referandumunun iptali için yaptığı başvuruyu da reddetti. Referandum günü aldığı kararın arkasında duran YSK’nın bu kararı ise yine muhalefet cephesinin eleştirilerinin hedefi oldu. CHP, referandum sonucunu Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götüreceğini açıkladı. Peki bundan sonra ne olacak? İşte ‘mühür’ tartışmasının dünü, bugünü ve yarını...
YSK’nın mühürsüz pusula kararı ve gerekçeleri nelerdir?
YSK’nın geçmiş dönemde mühürsüz pusula kararı var mı?
AGİT raporu, CHP’nin itirazı ve YSK’nın son kararındaki gerekçeler nelerdir?
Resmi olmayan referandum sonuçlarının kesinleşmesi ardından AGİT, tepki çeken bir açıklamaya imza attı. Referandumun ‘eşit koşullar altında’ gerçekleşmediğini iddia eden AGİT’in yayınladığı ön raporda YSK’nın aldığı kararlar öne çıkarılırken, halkın demokratik tercihi ve yüksek katılıma ise değinilmedi. AGİT’in ön raporu ve açıklamaları AK Parti ve hükumetin tepkisini çekti.
Bu raporun ardından CHP, HDP ve Vatan Partisi referanduma ilişkin YSK’ya itirazlarda bulundu. CHP, HDP ve Vatan Partisi, tam kanunsuzluk gerekçesiyle referandumun iptali için yaptıkları başvuruyu değerlendiren YSK, itirazları reddetti. Oylamada 10’a karşı bir oyla ret kararı verildi.
YSK’daki toplantıda 3 ayrı itiraza 3 ayrı oylama yapıldı. Yapılan bütün oylamalar 1’e karşı 10 oyla reddedildi. YSK’dan yapılan açıklamada, “Halk oylamasının tam kanunsuzluk nedeniyle iptaline ilişkin talepler, bugün (dün) 10.30’da başlayan YSK toplantısında görüşülmüş, yapılan değerlendirmeler neticesinde her 3 talebin de ayrı ayrı oylanması sonucunda, 10 üyenin ret, 1 üyenin kabul yönündeki oyları ve oy çokluğuyla reddine saat 17.30 itibarıyla karar verilmiştir” denildi. Bu kararda karşı oy kullanan YSK üyesi Cengiz Topaktaş, referandum günü mühürsüz oy pusulaları ve zarfların geçerli sayılması kararına evet oyu vermişti.
Referandum sonucu AYM ya da AİHM'e taşınırsa ne olur?
CHP, mühürsüz pusula ve zarflar nedeniyle referandum oylamasını tanımayacağını ilan etmesinin ardından YSK’ya yaptığı başvurunun reddedilmesiyle tüm hukuk yollarını denemeye karar verdi. YSK’nın verdiği bu karara itiraz edilemiyor. Böylelikle YSK’nın ret kararının ardından CHP için iç hukuk yolları kapanmış oldu. Yargı denetimi ve üst makam anlamında YSK kararına itiraz hakkı yok. İç hukuk yollarını tüketmek adına AYM’ye sembolik başvuru yapıp Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine konuyu taşırsa CHP’yi zorlu bir süreç bekliyor.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1 Nolu Protokolün 3’üncü maddesi “serbest seçim hakkını” düzenliyor. Bu maddede aynen şöyle denmektedir:
“Madde 3.- Yüksek Sözleşmeci Taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler”.
Ancak AİHM daha önce bu madde uyarınca yapılan başvurularda, maddenin sadece “milletvekili seçimlerine ilişkin seçme hakkını düzenlediğine” hükmetmişti. 2014 yerel seçimleri sırasında Ankara Büyükşehir Belediye başkanlığı seçimi konusunda CHP’li adayın başvurusunu da, “ek protokolün sadece milletvekili seçme hakkını düzenlediğini” ifade ederek kabul etmemişti.
Madde metninde, mühürsüz oy pusulalarının geçerliliğine veya geçersizliğine ilişkin bir hüküm yoktur. Keza madde metninde oyun geçerliliğinin şartlarına ilişkin bir hüküm de bulunmamaktadır. Maddenin istediği tek şey, oyun gizli olması, seçimlerin serbest yapılması ve seçimlerin makul aralıklarla tekrarlanmasından ibarettir.
AİHM, şimdiye dek verdiği kararlarda maddeyi dar yorumlayarak yasama organını ilgilendirmeyen seçimleri maddenin kapsamı dışında bıraktı. Bu gerekçeyle referandumlar da maddenin kapsamı dışında kaldı.
Yenisafak.com’un sorularını yanıtlayan TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, CHP’nin dile getirdiği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurusunu görmeden ciddiye alınmaması gerektiğini söyledi. Yeneroğlu’nun açıklamaları şöyle:
Başvuruyu görmeden çok fazla ciddiye alınabileceği kanaatinde değilim. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin hangi maddesinin ihlal edildiği ile ilgili bir iddia ortaya koyacaklarını kestiremiyorum. Olası ihlal ile ilgili o kadar alakasız bir yaklaşım söz konusu ki bunu nasıl neyle bağdaştıracaklarını çok merak ediyorum başvurunun kendisini görmeden bu sözleri ciddiye almak bana yerinde bir yaklaşım olarak gelmiyor. CHP daha çok kendi tabanını memnun etmek için halk oylamasını geçersiz kılmak için elimizden gelen çabayı ortaya koyduk noktasında kendi tabanına yönelik psikolojik bir tatmin ve daha çok parti içi muhalefetin yükselmemesi noktasında bu girişimlerde bulunulduğu kanaatindeyim. Yoksa hukuken bu girişimin bir karşılığı olduğuna dair makul bir verinin ortada olmadığını düşünüyorum.
Özellikle batı Avrupa'daki medya daha çok PKK’nın Avrupa ülkelerinde meşru görülen uzantılarıyla hareket ediyorlar. CHP’nin söylemleri de birebir alınıp sahipleniyor ve Türkiye üzerinde uluslararası baskı kurmak ve güçlendirmek için AGİT ve Avrupa Konseyinin raporunda da gördüğümüz gibi Türkiye üzerinde baskıyı artırmak için kullanılan şeyler bunlar. Türkiye’den ana muhalefet partisi destek verdiği sürece Türkiye üzerinde kurulan baskının daha meşru olduğuna dair bir görüntü ortaya çıkıyor buna hizmet edilmesi hoş değil ama bunun ciddiye alınacak bir noktada olduğunu düşünmüyorum. Yapılacak başvurunun bir ciddiyeti olması lazım. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlal edilmiş olması lazım, en azından genel olasılık kanaat olması lazım. Bu düzeyde bir ciddiyet bulabileceği kanaatinde değilim. Daha çok Türkiye üzerinde yürütülen bir algı operasyonu var. Muhalefette herhalde bunun kendi işine de yaradığını düşünüyor. Oysa batı Avrupa kamuoyunu takip ederse, burada Türkiye’ye karşı muhalefet yürütenlerin kimlerle nasıl koalisyon kurduğunu görürse CHP içinde vatanperver olarak kendini değerlendiren büyük bir kitlenin bunu tasvip edebileceğine ben ihtimal vermiyorum. CHP’nin de bu tutumu sorgulaması ve PKK’nın oradaki uzantıları ile aynı görüntüde olmaması noktasında hassas olması gerektiğini düşünüyorum. Olmaması durumunun da Türk kamuoyu tarafından yakinen takip edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
AGİT ve Avrupa Konseyinin ortak raporunu yazanlarının tarafsızlık ve bağımsızlığının olmadığı için bu raporun kesinlikle ciddiye alınamayacağını ve bu raporun adil ve tarafsızlık ilkelerine riayet eden kişiler tarafından hazırlanmadığını çok net bir biçimde ortaya koyduk. Bu raporu yazanların önemli bir kısmının ya hayır kampanyasına aktif olarak katılmış ya da PKK ve uzantıları ile ortak görüntü vermiş kişiler olduğu, dolayısıyla AGİT’in seçimin adil ve tarafsız olarak yapılmış olmasını gözlemlemek iddiası ile yakından uzaktan yakından ilgisi yok. Çünkü bu iddiayla Türkiye’ye gelen insanların adil, tarafsız bağımsız olması gerekir. Bunların hiçbiri bu kriterlere uymadığını çok net bir biçimde ortaya koyduk. Olması gereken şuydu; CHP’de çok net bir biçimde AGİT’in ortaya koyduğu tezlerin kabul edilemeyeceğini, PKK'nın siyasi uzantıları ile ortaya koyduğu yaklaşımların tamamen gayri ciddi olduğunu ve onlarında ellerinin tersiyle ittiğini ifade etmeleri beklenirdi. Doğru olan bu olurdu. Türkiye ile ilgili çok ciddi bir manipülasyon ve propaganda var bundan birileri herhalde medet ummaya çalışıyor. Bunun ne ülkeye, ne millete ne de CHP’ye hayrı olduğunu belirtmemiz gerekir.