Geçtiğimiz cumartesi günü Hakk’ın rahmetine kavuşan N. Ahmet Özalp, 69 yıllık hayatına öğretmenlik, yayıncılık, gazetecilik ve ansiklopedi yazarlığı gibi birçok ince işçiliği sığdırdı.
Osmanlı dönemi kültür, edebiyat ve fikir eserlerinin bugüne kazandırılmasında önemli katkıları olduğu gibi, arkeolojik kazı misali yaptığı inceleme çalışmalarıyla Reşat Nuri ve Refik Halid’in eserlerindeki sansürü de ortaya çıkarmıştı. Hazreti Ali Cenkleri’nden Amak-ı Hayal’e birçok zor metni sadeleştiren Özalp, Said Halim Paşa, Filibeli Ahmed Hilmi, İzmirli İsmail Hakkı ve Şemseddin Sami gibi pek çok kıymetli fikir ve ilim adamlarının eserlerini yeniden yayınladı. Bir dönem Yeni Şafak’ta da yazan Ahmet Özalp’i onunla yolları kesişen dostları anlattı.
Birçok eserinin yayıncısı olan Büyüyen Ay Yayınları’nın sahibi Mustafa Kirenci, “müdekkik” bir aydın olarak tanımladığı Özalp’in çalışmalarını herkesin göze alamayacağını söylüyor. “Ona ancak saygı duyulabilirdi. Beyefendiliği, sahip olduğu düşünceleri temsil etmesiyle; tutum, davranış ve sözleriyle özü sözü bir büyüğümüzdü. Şairin ‘uyandırmazsan uyanacak değil’ demesi gibi eğer o yapmasaydı yapılacak da değildi” diyen Kirenci, Ahmet Özalp’in ortaya koyduğu iki dirijizim/müdahale/yönlendirme örneğini de anlattı. Biri Reşat Nuri’nin “Çalıkuşu” romanı, diğeri ise Refik Halit Karay’ın “Kirpinin Dedikleri” isimli eseri.
DİNİ ÇAĞRIŞIMLAR SANSÜRLENDİ
Özalp, Çalıkuşu romanının 1939’da yapılan altıncı baskısında şu değişikliklere uğradığını anlatır: “Osmanlı döneminin tarihsel ve sosyal koşullarını yansıtan ögelerin, olumlu izlenim edindirecek tüm olguların ayıklanması ve dini bir anlamı çağrıştıracak ögelerin ayıklanması.” Aynı şekilde Refik Halid’in kişiliğinin ve entelektüel hayatının en başat özelliklerinden olan muhalifliğinin somut göstergesi ve bu yönüyle de yazarını büyük bir üne kavuşturan eseri “Kirpi’nin Dedikleri” kitabının 1940 yılından sonra yayınlanan yeni baskılarında sansüre uğrayarak muhalif özelliklerinin ortadan kaldırılmasını “Okları Kırılmış Kirpi” eserinde anlatır.
SIKINTILARIMIZLA İÇTEN İLGİLENİRDİ
N. Ahmet Özalp’le 1980’lerin başında, öğrenciyken tanışmıştım. Okul çıkışı sıklıkla Yeryüzü’ne uğrar, orada hem her tür işe koşturur hem de oradaki benzersiz edebî, entelektüel ortamı soluma imkanı bulurdum. O yoğunluğu arasında en küçük bir sıkıntımızla bile hemen ilgilenir, çözüm üretir ya da içten ilgisiyle bir şekilde ferahlatırdı. Ev arıyorsanız ev, kitap arıyorsanız kitap bulurdu ve bütün bunları kolayca yapıyormuş gibi size hiç hissettirmezdi. Bir gün söz arasında, Ergin Günçe’nin kitabını bir türlü bulamadığımdan bahsetmiştim. Birkaç gün sonra yanına uğradığımda masanın üzerine “Gencölmek” kitabını koydu ve sakince “Bu senin” dedi. O andaki hali, tavrı, inceliği ve cömertliğiyle hatırlıyorum Ahmet ağabeyi.
Emeğini bilen bilir
Ahmet Özalp’le yolumuz Yeryüzü Yayınları’nda kesişti. Satış sorumlusu olarak görev aldığı halde, adeta bir editör gibi yayınevinin kitaplarıyla yakından ilgilendi. Titiz bir araştırmacı, aynı zamanda alçak gönüllü bir arkadaşımızdı. Güzel işler yaptı. Hep gölgede kaldı ama emeğini bilenler biliyor zaten. Mükemmeliyetçiydi, o da tabii piyasa koşullarında kolay kolay takdir edilebilen bir şey değil. Piyasa büyük ölçüde günübirlik başarılara daha çok prim verir. O bakımdan mizaç olarak da geride kalmayı her zaman tercih etmişti.