|

Lütfi Ömer Akad’a saygı

Cümle Yayınları arasında okurla buluşan Lütfi Ö. Akad/Bir Anlatı Ustası adlı biyografi kitabı Mücahid Gündoğdu imzasını taşıyor. Kitap bir portre çalışması olsa da aynı zamanda okura Yeşilçam Sineması hakkında da önemli bilgiler veriyor.

04:00 - 15/09/2020 الثلاثاء
Güncelleme: 23:29 - 14/09/2020 الإثنين
Yeni Şafak
Lütfi Ömer Akad
Lütfi Ömer Akad
İBRAHİM DEMİRCİ

Lütfi Akad, Ö. Lütfi Akad, Lütfi Ö. Akad... Türk sinemasının önemli, yol açıcı, kılavuzluk edici yönetmenlerinden, sonra da hocalarından biri. Film afişlerinde yahut yazılarında adı bu üç biçimiyle de görülüyor.

Mücahit Gündoğdu, Cümle Yayınları biyografi dizisinin 23. kitabı olarak okura sunulan çalışmasına Lütfi Ö. Akad / Bir Anlatı Ustası adını uygun görmüş. Ben olsam o “Ö.”nün Ömer olduğunu daha kapaktan duyururdum okuyucuya. Çünkü o kelime aynı zamanda babasının adını da gösteriyor; “Benim adım Bay Necip, babamınki Fazıl Bey” diyen Necip Fazıl’da olduğu gibi. Fakat Lütfi’nin babası “bey” değil, “efendi”dir. Halepli Ömer Efendi, Birinci Cihan Harbi sırasında Osmanlı ordusuna gönüllü olarak katılmak üzere İstanbul’a gelmiş, Kafkas cephesinde savaşmıştır.

“Savaşın ardından Ömer Efendi İstanbul’a yerleşir. Ailesiyle birlikte İstanbul’a taşınan İzmitli Selma hanımla evlenir. Bu, Ömer Efendi’nin ikinci evliliğidir. Halep’e neden tekrar dönmek istemez, bilinmez. Ama bunda harp sonucu memleketinin düşman işgaline uğramasının payı olduğu söylenebilir. Ömer Efendi’nin yetiştiği ülkede Halepli olmakla, Erzurumlu olmak, Sivaslı olmak, İzmirli olmak arasında pek fark yoktur. Büyük Osmanlı ülkesinde ilkesel olarak ırk, din, dil ayrımları ortadan kaldırılmış, insanlar bir potada eritilmiş, millet olmuştur. Buradan bir Osmanlı ruhu çıkmıştır. Bu ruh içerisinde Halepli Ömer Efendi ile İzmitli Selma hanımın evliliği hiç de tuhaf karşılanmamıştır.” (s. 16)

BÜYÜK BİR SANATKARIN HİKAYESİ


Cumhuriyet yıllarındaki tekçi eğitim ve tektipleştirici uygulamalar öylesine yoğun ve etkili olmuştur ki Mücahit Gündoğdu’nun bu değerlendirmesi bugün bile çoğu kişiye fazla naif yahut aşırı iyimser ve belki de gerçeküstü görünebilir. Cumhuriyet yönetimi bir yandan 2590 sayılı kanunla “Ağa, Hacı, Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Paşa, Hanım, Hanımefendi ve Hazretleri gibi unvanlar”ı kaldırarak sözde demokrasi adına bütün vatandaşlarını “bay/bayan” parantezi içinde eşitlemeyi öngörürken öte yandan “ebedî” yahut “millî” “şef”ler üretiyordu. Devletin ve görünüşte millî/milliyetçi özünde Batıcı bürokrasinin bu zorlamalarına en çok karşı duran, dayatmaları en çok boşa çıkaran sanat kolu, farkında olsun olmasın, Türk sineması olmuştur.

Kitabın başına konmuş olan “Sunuş”, yazarın içtenliğini, yönetmene karşı duyduğu sevgiyi ve saygıyı da yansıtıyor. Onun gözünde bu çalışma “Sinemacıdan önce insan, hepsinden önce de çocuk olan bir adamın hikâyesi, belki bütün insanlığın hikâyesine misal. Her okurun dikkatini farklı hususlar çekecektir bu hikâyede. Bu hususların toplamı insan olma hâlidir. Öyleyse, büyük sanatçıların hikâyesi aynı zamanda insanlığın hikâyesidir.” (s. 6) Mücahit Gündoğdu’nun Lütfü Ömer Akad’a duyduğu sevgi ve saygının onu zaman zaman coşturduğunu görerek, nesnellikten uzaklaşıyor mu acaba diye kuşkulandığımı itiraf edeyim. Fakat bu coşkunun içtenliği ve dürüstlüğü bu kuşkuyu bastıracak kadar güçlü ve haklı göründü bana.

TÜRK SİNEMASINA BAKIŞ

Mücahit Gündoğdu’nun çalışması, Lütfi Ömer Akad’ın kişisel macerasını anlatırken ister istemez Türk sinemasının macerasını da anlatmış oluyor. Muhsin Ertuğrul kuşağının tiyatro anlayış ve alışkanlıklarını beyaz perdeye yansıtan tutumlarının terk edilerek kameranın sokağa ve gerçek hayatın içine taşınmasında Lütfi Ömer Akad’ın rolünü ve bu rolün önemini fark ediyorsunuz. Onun yakın plan çekimlere iltifat etmemesinde bir çeşit mesafe ihtiyacı, kışkırtıcılıktan ve kolaycılıktan kaçınma eğilimi; bakmada, görmede ve göstermede ölçülü ve saygılı davranma titizliğini hissediyorsunuz.

FİLM REPLİKLERİ

Mücahit Gündoğdu,166 sayfalık kitabını 33 bölüme ayırmış. (Kitabın daha ilk sayfalarından birinde okuduğum bir cümlenin etkisiyle “Allahu ekber!” dedikten sonra “İçindekiler” bölümü bulunmayan kitabın sonuna kadar sayfalarını çevirip “33”ü gördüğümü ve “tesbih” gerçeğini hatırladığımı sizinle de paylaşmak istedim.) Yazar, her bölümün başına Lütfi Ömer Akad’ın filmlerinden seçtiği replik/ler yerleştirmiş. Böylece okuyucu Diyet, Gelin, Pembe İncili Kaftan, Gökçe Çiçek, Ak Altın, Üç Tekerlekli Bisiklet, Kader Böyle İstedi, Anneler ve Kızları, Hudutların Kanunu, Tanrının Bağışı Orman, Irmak, Kanun Namına, Beyaz Mendil, Bir Teselli Ver, Kurbanlık Katil, Kızılırmak Karakoyun, Vesikalı Yârim, Düğün, Yangın Var, Ana, Bir Ceza Avukatının Anıları-Emekli Başkan, Vurun Kahpeye, Seninle Ölmek İstiyorum, Kalbimin Şarkısı, Vahşi Çiçek filmlerini de hatırlama fırsatı buluyor. Bazı filmlere birden çok başvurulduğu görülüyor. Bu repliklerin her birinde çeşitli insanlık durumlarına, sorunlarına, gerçeklerine ilişkin sorulara ve cevaplara ışıklar düşürülüyor.

DÖRT MEVSİM İSTANBUL

Emeğe, aileye, insana saygı ilkelerinden hiç ayrılmamak için elinden gelen bütün çabayı sergileyen, bu ilkeleri çiğnememek için gerektiğinde geri çekilmeyi bilen Lütfi Ömer Akad’ı rahmetle ve minnetle anıyor, buna vesile olduğu için Mücahit Gündoğdu’ya teşekkür ediyorum. Lütfi Ömer Akad’ın TRT adına “Dört Mevsim İstanbul”un (1990) yapılmasını sağlayan o dönemin Ankara Televizyonu Belgesel Programlar Müdürü Muhsin Mete Bey’e de acil şifalar niyaz ediyorum.

#​Lütfi Akad
#Mücahit Gündoğdu
#Necip Fazıl
٪d سنوات قبل