
Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, mutluluğun yalnızca neşe ve hazdan ibaret olmadığını vurgulayarak, mutsuzluğun da insan olmanın ayrılmaz bir parçası olduğunu söyledi. Ülker, “#MutluEtMutluOl” anlayışının acıya eşlik etmeyi, zor zamanlarda yanında durmayı da kapsadığını ifade etti.
Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, kaleme aldığı son yazısında mutluluk kavramını felsefi, insani ve inanç temelli bir bakışla ele aldı. Alman filozof Wilhelm Schmid’in “Mutsuz Olmak – Bir Yüreklendirme” adlı eserinden hareketle modern dünyanın dayattığı “sürekli mutlu olma” anlayışını sorgulayan Ülker, mutluluğun ancak mutsuzlukla birlikte anlam kazandığını belirtti. Ülker’e göre gerçek mutluluk, yalnızca iyi hissettirmekten değil; kedere ortak olmaktan, zor zamanları anlamlandırmaktan ve insanî bağ kurmaktan geçiyor.
Bazı insanlar mutluluğu tek başına ele alma eğiliminde, sanki mutluluk hep mutlak gibi. Ama mutluluk, mutsuzluk ile birlikte var olur.
Kısaca mutlu etmenin ve mutlu olmanın içinde yalnızca güldürmek, eğlendirmek, neşe yaymak, moral vermek yok. Bazen mutsuz bir insana yaşamın bir parçası olduğunu hatırlatarak mutluluğu bulmasını sağlayabilirsiniz.
Mutsuzluk, Mutluluğun Neresinde?
Birlikte düşünelim. Hayatımızın kontrolünün ne kadarı bizim elimizde? Doğduğumuz yer, tanıştığımız insanlar, karşımıza çıkan fırsatlar… Schmid, ne kadar plan yaparsak yapalım karşımıza çıkan çoğu şeyin tamamen rastlantıların sonucu olduğu görüşünde. Bu yüzden mutluluğun belirli bir formülü olduğunu savunuyor. Ona göre şans, hayatın akışının oldukça önemli bir değişkenidir. Bana sorarsanız, şans elbette önemlidir. Ama ondan daha daha önemli olan, şans kapıyı çaldığında açabilmek için kapının arkasında hazır bulunmanızdır. Bizde buna halk arasında “maymun iştahlı” olmamak denir!
Fransız filozof Blaise Pascal, “tüm mutsuzlukların kaynağı, insanların evlerinde oturmasını bilmemesidir” derken, Schmid’e göre insanın kendini rastlantılardan tamamen soyutlayamayacağını anlatıyordu. Hayat, risk almayı gerektirir. Sürprizler olmadan yaşamak, güvenli ama donuk bir hayata mahkum olmak demektir diye ekliyor Schmid. Aslında Pascal bu alıntısında insanın mutsuzluğunun temel nedenini kendi iç dünyasıyla baş başa kalamamasında görür. Ona göre insan, sessizlikten ve durmaktan kaçtıkça kendinden uzaklaşır. Bence bu düşünce biraz daha genişletilebilir. İnsanın kendine dönebilmesi, yalnızca içe kapanmak anlamına gelmez; aksine, dışa dünyada “kendisi olarak” var olabilmesinin de en sağlam zeminini oluşturur. Hayatın sürprizleri ve rastlantıları karşısında insanı ayakta tutan şey, dış hareketlilikten ziyade içte kurulan bu denge ve sükunettir. Schmid haklı, hayat elbette risk almayı da gerektirir. Sürprizler olmadan yaşamak, güvenli ama donuk bir hayata mahkum olmak demektir. Mesele, risk ile sükunet, hareket ile duruş, dış dünya ile iç dünya arasında dengeyi kurabilmektir.
İslam düşüncesinde mutlak anlamda “tesadüf” yoktur. Çünkü her şey ilahi ilim, irade ve kudret ile meydana gelir.
Konuya kader ve irade ilişkisi açısından baktığımızda ise tevafuk, kader anlayışıyla bağlantılıdır ama iradeyi yok saymaz yani insan seçer, Allah yaratır. Tevafuk, pasif bir kadercilik değil anlamlı bir yönlendirme hissidir.
Mutluluk Her Zaman Mutlu Olmak mı?
Günümüzde insan, ulaştığı mutluluğu muhafaza için sürekli bir gayret içindedir. Yazara göre, “eğer her şeyi başardıysam, bundan sonra ne olacak?” sorusu, günümüzün en büyük çıkmazlarından biridir. Bu sorunu bazı yanıtlarla aşmak mümkün.
Modern dünyada mutsuz biri toplum içinde hızla izole ediliyor. Schmid, mutsuzluğu reddetmek yerine varlığını kabul etmeyi öneriyor. Kötü hissetmenin de iyi hissetmek kadar doğal olduğunu söylüyor.
Modern Hayatta Mutluluk Nedir?
Günümüzde mutluluk, ölçülmesi ve yönetilmesi gereken bir şeymiş gibi sunuluyor. Modern insan her şeyi kontrol edebileceğini, mutluluğun kendi elinde olduğunu düşünüyor. Ama mesela Budist felsefede mutluluk, ancak kaderi sorgulamadan kabullenmekle mümkündür.
Hayat yalnızca iyi ve güzel olandan ibaret değildir. Bu Kuran’da sizi muhakkak sınayacağız sözleriyle bildirilmiştir; hatta bu “canlardan, evlatlardan, mallardan diye de açıklanmıştır ve bu sınav her yıl tekrarlanacaktır.
And olsun ki sizi biraz korku, açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden eksiltmekle deneriz, sabırlılara müjdele. Bakara, 2/155
“Bilin ki mallarınızı ve çocuklarınız, aslında bir sınamadır ve büyük ecir Allah katındadır” Enfâl, 8/28
And olsun ki mallarınız ve canlarınızla sınanacaksınız… Âl-i İmran, 3/186
Bilin ki mallarınızı ve çocuklarınız, aslında bir sınamadır ve büyük ecir Allah katındadır. Enfâl, 8/28
Görmezler mi ki her yıl bir iki defa sınanıyorlar, sonrasında ne tövbe ediyorlar ne de anlıyorlar. Tevbe, 9/126
Günümüz dünyasında “pozitif düşün” mottosu, neredeyse bir inanç sistemi haline dönüşmüş durumda diyor Schmid. Babam bana “ya hayr söyle ya sus” diye tenbih ederdi.
Ama her şeyde mutlaka iyi bir taraf görmek zorunda mıyız? Schmid’e göre insan hayatındaki sorunları müspet bir bakışla ele alırsa, gerçeklikten kopar. Bu gerçeği kabullenmekten alıkoyuyorsa sağlıklı olmayabilir, gerçekleri değiştirmeye engeldir. Halbuki olabilecek kötü ihtimalleri hesaba katmak gerek. Burada benim yardımıma dua yetişiyor. İzah edeyim. Yaradan kullarını onun bir ve yüce olduğuna inansınlar, ondan dua ile istesinler, teşekkür için tapınsınlar diye yaratmış.
İşte o insana gelince; Rabbi onu denediğinde ve kendisine ikram edip, nimet verdiğinde: “Rabbim bana ikram etti” demekte. Ama onu denediğinde ve rızkını ölçülü verdiğinde: “Rabbim beni horladı!” diye söylenmekte. Fecr, 89/15-16
İnsan tehlike, bunalım, zorluk, darlık, hastalık ve benzeri durumlarda can-ı gönülden Allah’a sığınır; yatarken, otururken, dikilirken bıkıp usanmaksızın dua edip iyilik, dirlik ve başarı ister. Yûnus, 10/12; İsrâ, 17/11; Rûm, 30/33; Lokmân, 31/32; Mümin, 40/60; Fussilet, 41/49
Ancak ihtiyaç ve sıkıntılarının giderildiği, kendini güvende ve başarılı hissedince insanın dua isteği zayıflar, Allah’tan yüz çevirir, güç ve yeterlilik duygusuna kapılarak bencilleşir, nankörleşir, zalimleşir. İsrâ, 17/67; Lokmân, 31/32; Zümer, 39/8; Fussilet, 41/51
İşte Mutluetmutluol
Ben bunu salih amel olarak tarif ediyorum. Şu yazımda açıklamıştım. (https://muratulker.com/masallar-gerekmiyor-mutlu-olmak-icin/).
Ek olarak salih amele değindiğim şu yazılarımı da yine inceleyebilirsiniz:
MESELEMİZ: KÜLTÜR, NE ÜRETTİĞİMİZ DEĞİL NASIL ÜRETTİĞİMİZ https://muratulker.com/meselemiz-kultur-ne-urettigimiz-degil-nasil-urettigimiz/
Metaverse Dünyasına İlgi Büyük! https://muratulker.com/metaverse-dunyasina-ilgi-buyuk/
Schmid intiharı düşünen insanları anlamaya çalışmış. Bu konuda ilgi duyanlar o bölümleri okuyabilir. Ama ben pek istifade edemediğimden eklemedim. Ölümü düşünmek, yaşamın anlamını daha iyi kavramayı sağlayabilir; buna bir itirazım yok. Ancak bu düşünce, bir insanın hayatını sonlandırmasına değil, onu yeniden şekillendirmesine, kurmasına yönlendirmelidir. Ben hayatın en son amacının “güzel” olması gerektiğine inanıyorum. Hayat, inişleri ve çıkışlarıyla bir bütündür. Önemli olan, her dönemin geçici olduğunu ve insanın, yaşamı boyunca birçok farklı duygularla var olabileceğini kabul ederek “güzel son” için çabalamaktır.
Bizim gayemiz mutlu etmek. #MutluEtMutluOl. Umarım mutsuz hissedenleriniz hayata farklı bir açıdan bakabilmişlerdir. Ben inançlıyım (mümin), inancımla beni mutsuz eden her olayın üstesinden geliyorum. İnancım, hayatımı anlamlandırıyor. Size de önerim denemeniz!
Hüsnü hâtime, ”güzel bir son” diliyorum hepimize.
Kaynak ve Dipnotlar
(*) https://www.kitapyurdu.com/kitap/mutsuz-olmak-bir-yureklendirme/
(**) Merkez Efendi: Asıl adı Musa Muslihüddin, 15. yüzyılın sonları ile 16. yüzyılın başlarında yaşamış önemli bir Osmanlı mutasavvıfı ve hekimidir. Tasavvuf geleneğinde derin bilgisi, halkla iç içe yaşaması ve şifacılığıyla tanınır. Denizli civarında doğduğu kabul edilir. Eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul’a gelmiş, devrin önemli ilim ve tasavvuf merkezlerinde yetişmiştir. Sünbül Efendi’nin en seçkin halifelerinden biri olmuştur. Merkez Efendi, bugün Zeytinburnu, Merkez Efendi semtinde bulunan külliyede yaşamış ve orada irşad faaliyetlerinde bulunmuştur. Semtin adı doğrudan ondan gelir; bu da halk üzerindeki etkisinin kalıcılığını gösterir. Fakirleri, hastaları ve kimsesizleri gözetmesiyle tanınır. 1552 yılında İstanbul’da ölmüştür. Kabri, Merkez Efendi Külliyesi’ndedir.
(***) Kadercilik Nedir? (Halk Arasındaki Anlamı): Kadercilik, günlük dilde genelde şu anlayış için kullanılır. “Her şey önceden belirlenmiştir; insanın yaptığı hiçbir şey sonucu değiştirmez.” Klasik literatürde Cebriyye denen bu anlayışta insan pasiftir, sorumluluk duygusu zayıftır, “ne yapsam boş” düşüncesi yaygındır. Bu yaklaşım, klasik İslam akaidinin (inanç esaslarının) savunduğu kader anlayışı değildir. Daha çok yanlış veya aşırı bir yorumdur. Bunlara göre, insan fiillerinin yaratıcısıdır, Allah, insanın ne yapacağını önceden belirlemez. Aksi hâlde insanı sorumlu tutmak adaletsizlik olur; yani “irade varsa kader yoktur.” Halbuki gerçek ne kadercilik, ne de Kaderiyye’nin yani sorumluluk doğuran fiillerin sadece kişinin kendi iradesiyle gerçekleştiği inancından doğan aşırılığıdır.
Allah yaratır, insan seçer, irade, sorumluluk vardır ama yaratma Allah’a aittir.











