|
Kartopu oynayan hayvanlar!...

Soğuk ve karlı bir kış gecesiydi...

Gündüz başlayan kar yağışı akşama saatlerine kadar devam etmiş, her taraf bembeyaz olmuştu. Gece yarısını geçmişti ve hala lapa lapa kar yağıyordu...

Ev ahalisi odalarına çekilmişti. Ortalık sessiz ve sakindi...

Hikmet bu fırsatı kaçıramazdı elbette...

2 katlı ahşap bir evdi. Bir de küçük penceresi olan tek odalı bir çatı katı vardı. Hikmet çatı katına çıkıyordu... Her ne kadar yavaş ve dikkatli adım atsa da her adımda ahşap merdivenlerden gelen gıcırtı sesini engelleyemiyordu...

Çatı katındaki odayı önceden hazırlamıştı. ‘Bidondan bozma’ sobaya odunu doldurmuştu... Demlensin diye çaydanlığı da sobanın üzerine koymuştu... Her şey hazırdı...

Odaya çıktığında derin bir nefes alarak; ‘İşte budur..’ diye fısıldadı...

Yanmış odun kokusu ile demlenmiş çayın rayihası kaplamıştı odayı... Küçük ahşap pencereden sokak lambası görünüyordu...

Sokak lambasının ışığında lapa lapa yağan kar tanelerinin sağa sola savrulmasını seyrederken, sobadan gelen güçlü ısıyla eski ahşap pencereden ıslık çalarak sızan, hafif ama buz gibi esinti arasında olmak müthiş bir keyifti... Hele bir de elinde bir bardak demli çay varsa...

Hikmet hiç vakit geçirmeden çayını doldurdu ve pencerenin önündeki sandalyeye oturdu... Önünde ahşap bir masa.., masanın üzerinde bir bardak demli çay, bir paket sigara, bir tomar saman kağıdı ve daktilosu vardı... Başladı yazmaya...

Romanına kaldığı yerden devam ediyordu;...

,,,

-Sayfa 47-

“ Muhittin’in sinirleri çok bozulmuştu. Gece boyunca uyuyamamış sabahın köründe kendini iskelede bulmuştu ... İlk vapuru yakaladı ve kıç tarafında açık alanda oturdu. Derken beklenen o ses duyuldu; ‘Çaylar, çaylar.., Çay isteyen?!...’

Muhittin; ‘Birader bir çay versene...’ diye seslendi adama...

‘Buyur abim’ dedi garson ve çayını verdi Muhittin’e... Islak çay tabağının içinde yarısı erimiş küp şekeri çay kaşığının marifetiyle bardağa doldurdu... Karıştırıp bir fırt çekti...

Birden ayağa kalkıp garsona doğru bağırmaya başladı; ‘Sabahın köründeki vapurdayız... Ulan hangi ara çay bayatladı da karbonat attınız?!...

***

İşte böyle...

Bu fakirin romantizmi, hayali buydu gençliğinde...

Roman yazmak... Ahşap çatı katı, çingene sobası, çay, daktilo, sokak lambası ve kar...

Velhasıl karı çok severim... (Hinliğin lüzumu yok... Bildiğin kar işte!...)

Nitekim İstanbul’a birkaç santim kar yağdığında gece yarısı sokağa çıkıp dolaştım, çocuklarla kartopu oynadım... Hatta kendimi yere atıp karın üstünde çocuk gibi yuvarlandım...

Diyeceksiniz ki; ‘Ne var bunda?..’

Öyle demeyin... Geçtiğimiz günlerde Pensilvanya imamı yine çıkıp bilmem kaçıncı ‘Nağme’de, nağme yapmış!...

Diyor ki;

“Dertsiz ıstırapsız insanları görünce, değişik bir mahluk görmüş gibi rahatsızlık duyuyorum. Oh ne güzel kar yağdı, top oynayalım, yuvarlanalım karda, kızak kayalım. Görünce böyle elimde olmayarak bunlar insan mı acaba hayvan mı diye..”

Üzerime alınmadım elbette!... Üstelik benim kartopu oynadığımı nerden bilsin?... (Hoş belli olmaz, gece yarısı Türkiye’de aşüfte bir kadınla buluşacak adamı taa oradan görüyor ama?!...)

Lakin Zekeriya’yı kesin görmüştür!... Hani kar yağdığında kartopu oynarken yayınlanan görüntüleri medyada yer almıştı...

Pensilvanya imamı karda oynayanlar için; ‘acaba bunlar insan mı, hayvan mı, bilemiyorum...’ diyor...

Gerçi Zekeriya da üzerine alınmasın... Zira bunlar birbirilerini tanımıyor ya?!...

Herneyse, her şey bir yana, 17-25 Aralık kumpası iyi ki başarısız olmuş...

Yoksa sokağa çıkıp kartopu oynayanları ‘hayvanlıktan’ içeri atarlardı!...

Twitter.com/hikmetgenc
#Soğuk
#kar
#Hikmet
9 yıl önce
Kartopu oynayan hayvanlar!...
Bu gidiş nereye?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?