|
Ekonomide güncel konular ve tartışmalar üzerine…

Türkiye finansal sisteminin temel sorunlarına yönelik bir sıralama yaparsak sanırım dolarizasyon ve yurtiçi kaynak vadesinin kısa olması en başlarda yer alır. Her ne kadar iktisatçıların bu iki temel soruna ilişkin açıklamaları enflasyon ve enflasyon beklentileri üzerinden şekillense de Türkiye’de finansal sistemin dışa bağımlı yapısı ve geçmişten gelen büyüme karşıtı politika önerileri bu sorunların çözümü için engel oluşturmaktadır.



FİNANSAL SİSTEMİN GÜÇLENMESİNDEN KİMLER RAHATSIZ OLUR?

Bir ülkenin finansal sisteminin güçlenmesinden o ülkede yaşayan herkesin büyük resimde fayda sağlayacağı yadsınamaz bir gerçektir. Ancak bazı durumlarda şahsi kazanımlarını ülke menfaatinin önüne koyan kişi veya kurumların finansal sistemin özüne yönelik değişimlerden rahatsız olduğunu görürüz. Peki bir ülkenin finansal sisteminin güçlendirilmesinden kim rahatsız olur? Hemen söyleyelim. Banka hazine işlemlerinden kolay para kazanmaya alışmış ancak atılan adımlarla kolay para kazanma imkanları kısıtlananlar.

Devam edelim. Son günlerde eski bir banka yöneticisinin ekonomi yönetiminin aldığı swap sınırlaması gibi piyasa düzenleyici adımlarına yönelik eleştirilerini okuyoruz. Öncelikle eleştirilen hususta oldukça önemli bir teknik hata olduğunu ifade ederek başlayalım. Alınan swap kararıyla bankaların yurtdışına Türk Lirası vermesi kısıtlanıyor. Oysa eleştiri de sanki dışarından TL alınması engelleniyor gibi anlatılmış. Neyse bunu bir kenara bıraksak bile anlatılanlar bankacılık sisteminin yurtdışına bağımlı hale getirilmesinin nasıl gerçekleştiğini ve dolarizasyonun nasıl teşvik edildiğini gözler önüne seriyor.

2018 AĞUSTOS’UNDA NE OLMUŞTU?

Öncelikle ekonomi yönetiminin swap işlemlerine yönelik getirdiği sınırlamayı hatırlayalım. Ağustos 2018’de Türk Lirası’na karşı yurtiçi piyasaların kapalı olduğu saatlerde finansal saldırı düzenlenmişti. Türk Lirası bu dönemde aşırı değer kaybetmiş, ekonominin temel verileriyle açıklanamayacak gelişmeler yaşanmıştı. Bunun adının “spekülatif atak” olduğuna ve nasıl yapıldığına dair pek çok yazıyı yine bu köşede kaleme almıştım.

Ülkenin tüm ekonomik dengelerini bozan spekülatif atak karşısında piyasa dışı işlemlerin kontrol altına alınması amacıyla yurt içi bankaların TL verip döviz aldıkları swap işlemlerine yönelik sınırlayıcı adımlar atılmıştı. Yani daha anlaşılır hale getirecek olursak, sınırlama yurtdışında döviz almak için Türk Lirası ödünç alınmasına yönelikti. Bu aşamada sorulacak soru şu olabilir, yurtdışında döviz karşılığı Türk Lirası’na neden ihtiyaç duyulsun ki? Hemen cevap verelim; tabii ki Türk Lirası’nın değer kaybından para kazanmak için.

KISA VADE VE YÜKSEK FONLAMA AÇIĞI

Bir süredir ülkenin büyümesi için kullandırılması gereken kaynakların banka hazinecileri tarafından kısa vadeli işlemlerle değerlendirilmesinin sakıncalarını anlatıyorum. Bu kapsamda özellikle kısa vadeli portföy çıkışlarının karşısında alışkanlık haline getirilen yüksek fonlama açığı ve yüksek politika faizi uygulamalarının bankacılık ve sermaye piyasaları üzerindeki bozucu etkisini halen hissettiğimizi bir kez daha hatırlatmış olalım.

Bankacılık sektörünün yurtiçindeki kaynağı yoğunlukla kısa vadeli mevduattan sağlanıyor. Buna ilave olarak daha önce de belirttiğim üzere yüksek faizin uygulandığı dönemlerde bankalar kredi vermek yerine para piyasası işlemlerine yöneliyor. Dahası sadece bankalar değil banka müşterileri de kısa vadeyi tercih ediyor. Bu halde bankalar likiditelerini gecelik vadede Merkez Bankası’na interbank piyasası üzerinden borç verirken, banka müşterileri de her an nakde dönecek şekilde para piyasası fonlarına yöneliyor. Rakamlara bakacak olursak bu yılın başında 12 milyar TL seviyesinde olan para piyasası fonlarında yönetilen paranın miktarı son hafta itibariyle 32 milyar TL seviyesinde olmuş. Para piyasası fonlarına olan yoğun ilgi bankacılık sisteminin fonlama açığı ile birlikte yurtiçi kaynağın vadesinin de kısalmasına yol açıyor. Para piyasası fonlarının bankalar ile gecelik vadede yaptığı ters reponun tutarının 15 milyar TL ve bankaların yaptığı ters repo tutarının ise 25 milyar TL seviyesinde olduğu hesaplanıyor. Yani Merkez Bankası’nın yaptığı 60 milyar TL fonlamaya ilave olarak 40 milyar TL de repo piyasasından fonlanıyor.

NE YAPMAK LAZIM?

Görünen o ki; bu vade yapısı altında kredi mekanizmasının sağlıklı olarak çalışmasında sorunlar çıkacaktır. Bu durumun sadece yüksek kısa vadeli faizler ile değil aynı zamanda yüksek fonlama açığı ile de doğrudan ilişkili olduğunu göz önüne alırsak sorunun çözülebilmesi için faizlerin düşürülmesi yeterli olmayacak, bankacılık sisteminin de fonlama açığının azaltılması gerekecektir.

#Türkiye
#Finans
#Ekonomi
#Vade
#Kredi
#Merkez Bankası
#TL
5 yıl önce
Ekonomide güncel konular ve tartışmalar üzerine…
Terziler ve politikacılar
Kara dinlilerle milletin savaşı
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!