Sırrı Süreyya Önder, kırık hatıralar ve güzel umutlar

04:0017/04/2025, jeudi
G: 17/04/2025, jeudi
Ömer Lekesiz

TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder , kalp ana damarındaki yırtılma nedeniyle, doktorlarının uzun vadeli kanaat belirtemeyecekleri ciddiyette bir sağlık sorunu yaşıyor. Yakın geçmişte de bir kalp krizi geçiren Önder’e geçmiş olsun dileklerimi; ailesine sıhhat ve sabır temennilerimi iletiyorum. Önder, 2011 yılında siyasete atılıp, aynı yıl İstanbul’dan milletvekili seçildiğinde zaten yönetmen, senarist, oyuncu, müzik yapımcısı, köşe yazarlığı ve edebiyat ilgilisi olması nedeniyle çokça tanınan

TBMM Başkanvekili
Sırrı Süreyya Önder
, kalp ana damarındaki yırtılma nedeniyle, doktorlarının uzun vadeli kanaat belirtemeyecekleri ciddiyette bir sağlık sorunu yaşıyor. Yakın geçmişte de bir kalp krizi geçiren Önder’e geçmiş olsun dileklerimi; ailesine sıhhat ve sabır temennilerimi iletiyorum.
Önder, 2011 yılında siyasete atılıp, aynı yıl İstanbul’dan milletvekili seçildiğinde zaten yönetmen, senarist, oyuncu, müzik yapımcısı, köşe yazarlığı ve edebiyat ilgilisi olması nedeniyle çokça tanınan biriydi. Bizim mahalle tarafından tanınması ise
İsmail Kılıçarslan
sayesinde Kanal7’deki
Meksika Sınırı
adlı programa katılmasıyla mümkün olmuştu.

Edebiyat ilgisindeki ortaklığımız nedeniyle karşılıklı olarak gıyaben tanıştığımız Önder’le yüz yüze tanışıklığım da sanırım bu yıllara denk geliyor.

Ahmet Şimşek
ya da
Burhan Sönmez
getirmişti Önder’i Kebikeç Sahaf’a. Kebikeç açıldığı 2009 yılında kendiliğinden bir gri alan işlevi üstlenmiş, düşünce ve siyasetin uçlarında dolaşan Kürtçüler, Sosyalistler, Solcular ve Müslümanların açık diyalog mekânı haline gelmişti.
Bunun olumlu sonuçlarından birini, o günlerdeki,
Sol İlahiyat
ya da yeni bir
Kurtuluş Teolojisi
etrafında yapılan tartışmalardan görmek mümkündür.
Önder’le en son siyasete atılmaya karar verdiği günlerde yani 2010 yılının sonlarında,
Selahattin Duman
için sipariş ettiği kitapları almaya geldiğinde görüşmüştük. Bundan kısa bir süre sonra da şöyle bir mesajını almıştım: “Abi gel beni istediğin kadar döv, ama solculara çatma.”
Bu isteğine olumlu karşılık vermemin mümkün olmadığını kendisi de biliyordu ki, zaten bunu mümkün kılmayacak olan
Gezi Parkı Eşkıya Kalkışması
’nın da eli kulağındaydı. Öyle ki bu eşkıya kalkışması hem Kebikeç’in kendiliğinden üstlendiği gri alanı, hem uçtakiler arasındaki diyalog imkanını yerle bir etti. Böylece Önder’den başka arkadaşlarla da görüşmemiz bıçak gibi kesildi ve mezkûr işlevini tamamladığına karar verdiğim Kebikeç Sahaf’ı da 2013 yılının sonlarına doğru kapattım.

Önder ismi esasında bugünkü geldiğimiz noktada, İsmail Kılıçarslan’ın başını çokça ağrıtan “Şu Sırrı Süreyya Önder'i başımıza siz bela ettiniz” mesajlarının da artık kesildiğini tahmin ediyorum (Bkz.: Sırrı abiye ne oldu? Yeni Şafak, 9.01.2016). Zira yakın zamanda katıldığı bir tv programında PKK’nın kendisini lağvetmesi konusunda "Şerefim üzerine temin ediyorum ki bu işin pazarlığı ya da şartı yok. Peki, bundan sonra ne olacak? Bundan sonra yürütülecek süreç için teknik, altyapı, hukuki, siyasi birtakım enstrümanlara ihtiyaç var. Bunlar da bu sürecin şartı değil ama gereğidir. Bu ülkeyi bölmeyeceğiz, böldürtmeyeceğiz" diyen bir Önder’le karşı karşıyayız.

Gezi Eşkıya Kalkışmasında tomaların önüne atılan -ki siyaset dediğimiz biraz da gösteridir- Önder’in bu noktaya geleceğini tahmin ettiğimi söyleyemem ama ondaki milli ve yerli bir damarın varlığından hep emin olmak istemişimdir. Nitekim geçmişteki
Sırrı Süreyya Önder’e bir çift söz
başlıklı yazımı da (Yeni Şafak, 23.03.3013) bu maksatla yazmış ve orada Önder’e şöyle hitap etmiştim:

“Diyarbakır’daki Nevruz kutlamalarını izledim. Tarihi bir görev üstlenen Önder’in oradaki varlığından, okuduğu mesajla geleceğin inşasına olan katkısından kıvanç duydum.

Ama onun bunca gücüyle, etkisiyle orada bir ay-yıldızlı bayrağın da yer almasını sağlamamasına üzüldüm.

(…)

Ay ve yıldız semavi kılavuzlarımızdır.

Biz hem zihniyet hem de hal olarak bayrağımızla bütünleşmiş durumdayız.

Zihniyet diyorum çünkü bu dünyanın bir köprüden ibaret olduğuna, bizlerinse birer yolcu olduğumuza inanıyor ve iman ediyoruz.

Hal diyorum, çünkü son üç yüz yıldır bir halden diğer hale yürüyüp duruyoruz.

Ve o bayrak genel adı dünya olan köprünün, zulme, despotizme, emperyalizme, nifaka, halkların haklarının gaspına karşı şunca yıldır sürdürdüğümüz itirazın en yüksekte asılı duran resmidir.

Hamasetle işim yok ama o bayrak Çanakkale’de şehit düşen Kürt Memet’le, Urfa’da şehit düşen Türk Hasan’ın müşterek niyet, gayret ve anılarının birkaç hamakatin insafına terkedilemeyeceğinin uyarısıdır.

Akil insanların elleriyle şekillenmeye başlayan (inşallah en doğru şekliyle de tamamlanacak olan) toplumsal barış çabalarının kabilesel nefretleri değil, bir’likteki rahmeti gözettiğine inanmak istiyorum.

(…)

Sevgili Önder,

İşte o niyet, o gayret, o çaba bir ay-yıldızın içinden geçtiğinde ancak inebilir yeryüzüne.

Nevruz’da ateşin içinden geçebilenlerin aslında ay-yıldızın içinden de geçtiklerini bilmelerini isterdim.

Hiç kimseden değilse senden isterdim bunu sevgili Önder.”

Önder’in bir an önce iyileşmesini ve Türkiye’nin terör belasından kurtarılmasındaki değerli gayretini yürütmesini diliyorum.


#Sırrı Süreyya Önder
#ameliyat
#Ömer Lekesiz