|
Kayıp aranıyor!

Sağlık ve sosyal yardım alanlarında tüketen sistemsizliğin sokağa ittiği hasta insanlarımız için çözüm olmasını umud ettiğim yazım, çok yönlü araştırma dosyalarıyla sürecek. Bu ülkenin insanlarının ödedikleri vergilerle, verdikleri oylarla kaliteli yönetim anlayışını hak ettiklerini düşünüyorum. Biliyorsunuz sokakta mağdur bir durumdayken rastladığım şizofreni vakası Fatma Demirkol, Metin Kos ve son olarak da Kerim Aydoğan''la bizzat ilgilenip, onların sokaklardan kurtuluşu yolunda mücadelemi başardım. Onlar şimdi emin ellerde. Ancak daha sokaklarda binlercesi var... Sokaklar bizim sokaklarımız, onlar da bizim insanlarımız!

Bir dilim ekmeğe muhtaç, banklarda yatıp kalkan bu insanlara sadece bakıp geçmek ya da üçbeş kuruş vermekle sorumluluktan kurtulunmaz.

Şizofreni uzun süreli ve sosyal destekle tedavi gerektiren bir rahatsızlık. Toplumsal manevi değerler büyük ölçüde erozyona uğradığı için devletin bu insanların bakımı için en azından ailelere destek olması şart. Zamanla aileleri tarafından da bıkkınlık yüzünden terkedilen bu insanlar sokağa düşüyorlar.

Araştırma dosyamızdan sonra İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı''ndan elimize ulaşan bir faks metninden söz etmek istiyorum. Basın sözcüsü Osman Atalay imzasıyla gelen yazıda, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimliğinden bir yıl önce yapılan açıklama hatırlatılarak şöyle deniyor: "Uzmanların yaptığı açıklamada, büyükşehirlerin potansiyel ruh hastaları barındırdığı, işsizlik-stres gibi nedenlerle şehir insanının yüzde 60''ının ruh sağlığının tehdit altında olduğu itiraf edilmiştir. Bu potansiyelin patlak vermesi ihtimaline karşı önlem alınmazken, halen sokaklarda yaşam savaşı veren binlerce tinerci çocuk ve hastaya derman olacak etkin çözümler de üretilmemektedir. Şizofreni vakalarıyla ilgili en ufak bir tedbir görülmezken, siyasiler için popülaritesi olan sokak çocukları ile ilgili çalışmalar ise bazı dernek ve vakıfların kişisel gayretiyle ancak pansuman olmaktadır. Sağlık Bakanlığı''nın sokaktaki hasta insanlarla ilgili ciddi bir çalışması ve programı maalesef olmamıştır. Hadise bugün sadece kişi ya da sivil toplum kuruluşlarının insafına terk edilmiş durumdadır."

Daha önceki yazımda vurgulamıştım, sokaktaki şizofreni vakaları hem Sağlık Bakanlığı''nın, hem de sosyal hizmetlerden sorumlu Devlet Bakanının sorunudur. Oysa bu iki bakanlık da görevi birbirinin üzerine atmakta, sonuçta sokaklar insan dolmaktadır. Bu bakanlıkları, yazımla yetinmeyip telefonla da aradım. Bizim insanımızı sokağa terkeden sistemsizliğin giderilmesi için ne yapacaklarını anlatan cevabı bekliyorum. Ayrıca Sayın Atalay''ın yazısının son bölümünde vurguladığı gibi 1580 Sayılı Kanun''un 15''inci maddesi gereği belediyeler de bu konuda önlem almak zorundadır.

1930''lardan beri yürürlükte bulunan yasa gereği belediyelerin "Bırakılmış ve bulunmuş çocukları, delileri, dalanmış ve kudurmuşları, sokakta bayılanları, kazaya ve afete uğrayanları koruyup gözetmek" gibi bir sorumluluğu vardır.

Tüketici şikayetini nereye ulaştıracak?

Yılmaz Yıldız isimli okurumun gündeme getirdiği şikayet, tüketicinin hakkını arama yolunda yaşadığı önemli bir soruna işaret ediyor. Sayın Yıldız, marketten aldığı Mis Süt ve Pınar Yoğurt ürünlerinin paketleri üzerinde yer alan tüketici şikayeti başvuru telefon numarasının kullanımdan kaldırıldığını ifade ediyor. Söz konusu her iki firmadan, gerekçeyi açıklamasını ve geçerli bir telefon numarası bildirmesini beklerken, bu hususun altını çizmek istiyorum.

4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun''un 12''inci maddesi, etiketle ilgili olarak şöyle demektedir: "Ticaret konusu olan ve perakende satışa arz edilen malların veya ambalajlarının, yahut kaplarının üzerine kolaylıkla görülebilir, okunabilir şekilde o malın menşei, cinsi ve fiyatı hakkında bilgileri içeren etiket konulması, etiket konulması mümkün olmayan hallerde aynı bilgileri kapsayan listelerin görülebilecek şekilde uygun yerlere asılması zorunludur.

Aynı maddeyle ilgili yönetmelikte ise etiket ve listelerin biçim ve kapsamıyla ilgili bilgiler anlatılırken, "Etiketlerin üzerindeki rakam ve harflerin, okunabilir, düzgün, eksiksiz, gerçeğe uygun, yeterli büyüklükte ve başka rakam, kelime ve işaretlerle karışıklığa sebep vermeyecek görünüşte olması, yanıltıcı ve aldatıcı bilgiler içermemesi zorunludur" denilmektedir.

Bu durumda her iki marka ile ilgili olarak yapılacak şikayetin etiketle ilgili denetim yetkisi olan belediyelerin bilgilendirilmesi gerekmektedir. Malın üretim yeri ile ilgili bilginin yanlış ve yanıltıcı olması konusunda gerekli önlemlerin alınması, genel olarak bu ürünü kullanan tüketicinin mağduriyetinin önlenmesi için bu şart. Ancak şimdilik biz ilgili firmalardan gelecek cevabı beklemekle yetinmek, daha sonra harekete geçmek durumundayız.

Tüketicinin mağduriyetlerinin önlenmesi ve giderilmesi için firmaların satıştan sonra da tüketiciye hizmet vermesi gerekmektedir. Hatta satış sonrası hizmetler bir malın kalitesini anlatan önemli bir unsurdur.

Konu takibimizde.

٪d سنوات قبل
Kayıp aranıyor!
Okunmak için değil, yaşanmak için!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir