|

'Burada Cezayirlileri boğduk'

Açık Toplum Vakfı ve Anadolu Kültür'ün ortaklaşa gerçekleştirdiği 'Bir Daha Asla! Geçmişle Yüzleşme ve Özür' başlıklı, hak ihlalleri politik özürler sergisi Tophane Depo'da seyirciyle buluşuyor. 15 Aralık'a kadar ziyaret edilebilecek sergide sekiz farklı olayın politik özrü hem fotoğraf hem de video olarak sergileniyor.

Yusuf Genç
00:00 - 24/11/2013 Pazar
Güncelleme: 17:38 - 23/11/2013 Cumartesi
Yeni Şafak
'Burada Cezayirlileri boğduk'
'Burada Cezayirlileri boğduk'

Hak ihlalleri, soykırımlar, katliamlar ve benzer tüm insanlık suçları karşısında adalet arayışının öldürülemediğinin en açık örneği olan 'Bir Daha Asla' sergisi, toplumsal bir hafıza oluşturmak adına hazırlandı. Elazar Barkan ve Graham G. Dodds'un danışmanlığında hazırlanan, tasarımcı ve sanatçı Mahir M. Yavuz'un görselleştirdiği proje, resmî özürleri, tarihsel bağlam ve mekân ilişkisi üzerinden ele alıyor. Başlık aslında konuşmamızda geçen bir cümle değil, hem 1961'de Paris'te Cezayirlilerin düzenlediği ve polisin şiddetle bastırdığı mitingde Saint Michel köprüsünde duvara kazınan bir yazı hem de Yasmina Adi'nin bu konuyu anlatan 2011 yapımı belgesel filminin adı. Önder Özengi'nin küratörlüğünde izleyiciyle buluşan serginin editörü Asena Günal'la sergiyi ve arka planını konuştuk. Sergi 15 Aralık'a kadar Tophane'deki Depo'da görülebilecek.

Hikâyeden başlayalım. Fikir nasıl olgunlaştı, katkılar, destekler…

Açık Toplum Vakfı ile Anadolu Kültür'ün ortak bir projesi bu. Açık Toplum, bu projeyi birlikte yapalım teklifini bize sunduklarında önerdikleri vakalar vardı. Sonra biz bu projenin akademik danışmanı olan Columbia Üniversitesi öğretim görevlisi Elazar Barkan'la bir atölye yaptık ve ondan sonra bu sekiz vakayı netleştirmiş olduk. Amaç, çıkış noktası geçmişle yüzleşmek ve özür meselesinin evrensel bir dava olduğunu açıklamak, uluslararası örneklerini ortaya çıkarmaktı. Türkiye'de de bu meseleler tartışılıyor ama yurt dışında neler oluyor nasıl oluyor bunu göstermek bunun üzerinden bir tartışma da açmaktı.

BİR YILLIK ÇALIŞMANIN SONUCU
Dersim için Başbakan mecliste özür dilemişti.

Evet, Dersim konusu öyleydi. Dersim, 6-7 Eylül Olayları, Kürt meselesi, tüm bunlar tartışılıyor. Bu tartışmaları biraz daha cesaretlendirmek… Yani özellikle başka ülkelerde nasıl olmuş bu iş, biraz onu görelim istedik. Bu meselelerin konuşulması diğer ülkelerde de sancılı olmuş. Mesela İngiltere'yi anlattığımızda o 38 yıllık mücadeleyi anlatıyoruz. Almanya, ki bu işin neredeyse başını çekmiştir, Almanların milli sporu olmuştur geçmişle yüzleşmek, fakat orada da bu iş kolay olmadı. Mesela Willy Brandt, Varşova Gettosu Anıtı önünde 1970'de diz çöktüğü zaman Alman toplumu bunu destekliyor değildi. Hatta o zaman Alman kamuoyunda 'sen kim adına diz çöküyorsun' diye suçlamalar yöneltilmişti Brandt'e.

Projenin üzerinde ne kadar çalıştınız?

Bu projenin, serginin bu hale gelmesinin arka planında bir yıllık bir çalışma var. Bir yıllık bir ön hazırlık sonrasında şu an gördüğünüz sergiye ulaştık.

Sergide gösterdiğiniz 8 örnek olay var. Devlet diliyle ortaya konulan politik özürler. Halkların algısı ne durumda?

Aslında her ülkede bunlar farklı bir seyir izliyor. Mesela İngiltere'de Kanlı Pazar baskınından sonra özür dilendiğinde, yani olayın gerçekleşmesinden 38 yıl sonra özür dilendiğinde, artık zaten barış süreci başlamış, Hayırlı Cuma anlaşması imzalanmıştı…

HER ZAMAN HALK DESTEK VERMİYOR
Konu kapandıktan sonra yani…

Yani. En azından bu meselenin konuşulmasının ardından Kuzey İrlanda ile İngiltere arasında bir barış sürecine girilmiş. Barış sürecine girildikten sonra Cameron çıkıp özür diliyor; 'Bunu araştırdık ve Britanya ordusunu suçlu bulduk' diyerek. O dönemde zaten kamuoyu desteği vardı ve bu özür öyle çok da çatışmalı bir özür değildi.

Ters örneği de vardır…

Elbette var. Mesela Srebrenitsa meselesindeki Sırbistan parlamentosunun dilediği özür öyle çok da halk desteği ile olmuyor. Halkın yüzde yetmişi, 'bu bir soykırım değil, biz niye özür diliyoruz, bu bir savaştı' gibi argümanlarla desteklemiyordu özrü. Biraz da dış baskıyla gelen bir özür bu. Avrupa Birliği'nin baskısı…

BİR DAHA ASLA
Politik özrün gerçeğin üzerini örten bir şal olduğu da söylenir. Özür dileyince geçiyor mu?

Evet, yani özür literatüründe de böyle şeyler var. Söyledim vicdanımı kurtardım. Ama buradaki mesele şudur, özür bir başlangıçtır. Karşındaki ile eşitlenmedir. Ve geçmişte yaşanan olayın adını koyup bir hafıza arşivi oluşturmadır. Ve sonrasında da bundan sonra tekrar olmaması için bir niyet göstermedir. Serginin sloganı olan 'Bir Daha Asla'yı tercih etmemizin sebebi de bu.

Şili'de Pinochet dönemi sona erip de demokrasiye geçildiğinde Aylwin'in, insanların toplanıp işkence edildiği ulusal stadyumdaki törende söylediği gibi 'Bir Daha Asla!' Yani bir daha asla Şili halkının insanlık onuru çiğnenmeyecek diyor. Ya da işte Cameron'un, Rudd'un konuşmalarında 'never again' lafı geçiyor. Yani bir daha asla… Çok güçlü ve yalın bir ifade olduğu için bunu seçtik. Ama tam da söylediğiniz gibi, söyledim bitti gibi bir şey söz konusu değil.

HAFIZA ARŞİVİ OLUŞTURMALIYIZ
Politik özre ilişkin şu geliyor akla. Avustralya'nın Aborjinlerle ilişkisinde, özür dileniyor. Fakat bu topraklar bu insanların, Aborjinler'in… Dilenen politik özür baştaki hakikati kapatmış olmuyor…

Hak ihlalleri ile ilgili bir hafıza arşivi oluşturmak ve bunlar bir daha asla olmasın diye çabalamak. Serginin ikinci katındaki kronolojiyi görmüşsünüzdür. Oradan da anlaşılıyor. Artık bir özür patlaması var. Dünya halklarının birbiriyle sorunu yok. Geçmişle yüzleşme meselesi artık pek çok ülkenin gündeminde. Pek çok faktörü olan bir eğilimle karşı karşıyayız. Türkiye de bunun dışında değil. Hakikaten son on yılda Türkiye'de tartıştığımız başlıklara baktığınız zaman geçmişin sürekli gündeme geldiğini görebiliyoruz.

Yüzlerce örnek arasından bu sekiz örnek seçildi. Seçki neye göre yapıldı?

Aslında biraz değinmiş olduk, dediğim gibi tarihsel önemleri ilk ayırıcı vasıf oldu bizim için. Bunlar dönüm noktaları tarihte. Ve yani özür literatüründe de sık sık söz edilen örnekler… Ve bir de Türkiye'yle bağı. Türk seyircisinin rahat irtibat kurabilmesi, kurabilecek olması.

Bu sekiz örneği de aslında hem tarihsel önemleri hem de Türkiye ile bağını gözeterek seçtik. Yani insanların belki Japon Amerikalılara baktığında ilişki kurması kolay olmayabilir ama Srebrenitsa, Cezayir ve Bulgaristan örnekleriyle ilişki kurabileceği söylenebilir. Burada çalışan ustalar üzerinden bile söyleyebilirim. Normalde sergi içeriklerimizle çok ilgilenmeyen adamlar uzun bir süre belgeselleri izlediler.

YAPTIRIMLAR OLMALI
Never Again ama sergide Amerika da var. Japon Amerikalılara yaptıkları dolayısıyla özür dilediler ancak sonra onlarca katliam yaptılar. En son Irak. Asla, asla deme diye bir şey var…

Tabi canım yani onu yaptığı anda, özür dilediği an bir anda adil ve demokratik bir ülke olmuyorsunuz. Yani özür her şeyin ilacı gibi bir şey değil. Ama özrün bir tür tartışmaya yol açtığını, bir tür önlem almaya hizmet ettiğini düşünüyorum. Hatta bu projenin danışmanı olan Elazar Barkan'ın şöyle bir tezi var. 11 Eylül'den sonra Japon Amerikalılarla ilgili yapılan özrün aslında İslamafobia'yı frenlediğini iddia ediyor.

Tartışmaya açık, çok itiraz edilebilir bir şey…

Tabi bu çok spekülatif de görülebilir. Ama ABD'nin iki yüzlü tavrı, yapılan özrü tamamen değersiz kılmıyor. Ama dediğim gibi burada özrü, her şeyin ilacı olarak görmemek de gerekir.

Mesela sergide Srebrenitsa annelerinden bir kadının açıklamaları da var, görmüşsünüzdür. Orada kadın 'Bu özür benim için bir şey ifade etmiyor, ben oğlumun, kocamın katilinin bulunması ve cezalandırılmasını istiyorum' diyor. Yani bu katiller Hırvatistan'da, Sırbistan'da ellerini kollarını sallayarak yaşamaya devam ediyorlar. Yani özrü tamamlayıcı kurumların olması gerekiyor. Biri faillerin bulunması ve cezalandırılması, diğeri Hakikat Komisyonlarının kurulması, diğeri vicdan mekânlarının açılması gibi… Yoksa kuru bir özürle olacak iş değil.

(ÖNDER ÖZENGİ / KÜRATÖR): Yetmez ama özür...

Özür meselesi üzerinde şunu söylemiyoruz. Ele aldığımız sekiz vakada devletler özür diledi, kanlı geçmişleriyle hesaplaştılar ve bu devletler bir daha bu tip işler yapmadılar. Böyle bir şey söylemiyoruz. Amerika örneğinde, Fransa örneğinde bunlar var zaten. Ama şunu söylemek istiyoruz; bu, aslında bitmeyen bir mücadeledir. Eşitlik, özgürlük, adalet arayışı ve hak mücadelesi yüzyıllardır süren bir mücadele. Ve zaten kusursuz bir geçmişle yüzleşme, özür dileme gibi bir vakayla karşılaşmış değiliz. Bu bir süreç… Fakat devletin özür dilemesi, halkların hak arayışının devletler nezdinde bir zorlayıcı güç olabileceğini göstermiş oluyor. Tek başına bir özür değil elbette söylediğimiz. Peşi sıra işte kurulacak Hakikat Komisyonları gibi komisyonlar süreci daha sahici kılacaktır.

10 yıl önce