|
Aşı, Çin’den de gelse olunuz

Millet birbirine soruyor: Aşı olacak mısın?

Verilen cevapların, kimi zaman şaşkınlıkla karşılandığını görüyoruz.

“Yahu sen muhalif değil miydin, ne diye aşı olacaksın ki?”

Şaşıranlara şaşırmak da bir mertebe.

Sağlık konusu siyâsî hâle getirilebilir mi?

Bizde olur.

Sağlık da, spor da siyâset açısından ele alınabiliyor maalesef.

Hava durumuna bile o gözle bakana rastlarsanız, sakın şaşırmayın.

Gemlik’e doğru denizi görmek ne ki?

*

Sanki aşı vurulmak için, iktidardan yana olma şartı aranıyor.

Sanki virüs denen illet, yalnızca bazılarına musallat.

Allah ıslah etsin.

Şu tespit çok isabetli:

Erdoğan aşı olursa, bazıları diyecek ki: “Aşıyı herkesten önce kendi oluyor, millet ikinci planda.”

Olmasa da söylenecek belli…

“Kendi olmadığı aşıyı, millete lâyık görüyor.”

Reis’in yerinde olsaydınız, ne yapardınız?

*

Kimileri de aşının menşeine kafayı takmış.

Çin aşısına güvenmediğini söyleyenler var.

Alman aşısını tercih etmek de seçenekler arasında.

Kendi aşımız piyasaya çıkana kadar, bulduğumuzla idare edeceğiz.

Virüsün şakası yok, ucunda ölüm ihtimali var.

Günde 250 kişi gidiyor bugünlerde.

Doğrusu, aşı Alman ürünü de olsa, Çin’den de gelse, olmak lâzım.

Keyfe keder bir hâl içinde değiliz.

Kârdan zarar değil, bütün sermayeyi kaybetme riski söz konusu.

Sırf inat uğruna “sıfıra sıfır, elde var sıfır” ile kapatmayalım dosyayı.

EDEBİYAT YOLU

Edebiyatımızın genç ustalarından değerli kardeşim Güray Süngü ile memleket yollarında epeyce seyahat yaptık. Üç-beş yüz kilometre değil, binlerce... Kabaca bir hesapla, on bin kilometreyi aşmışız.

Aynı şekilde, Güneydoğu’dan Trakya ve Balkanlar’a kadar şehirlerin fâtihi, aynı zamanda portrelerin efendisi Fahri Tuna ve hikâyelerin hanımefendisi Mukadder Gemici ile yolculuklarımız da ondan aşağı kalmaz.

Yahu biz ne çok yolculuk yapıyormuşuz. Hesaba vurunca öyle göründü. Bana sorsanız, ne vakittir bir yere kıpırdadığımız yok derim. Virüs yüzünden son aylarda öyle nitekim.

Onlara eski yol arkadaşım, şehidimiz Mustafa Cambaz’ı ne çok anlattım, bilemezsiniz.

Zaten yolların en güzel tarafı muhabbetidir. Yeni yerler, harika manzaralar vesaire daha sonra gelir.

Önce refik, sonra tarik buyurmuşlar.

*

Memleketin güzel yollarından giderken, gördüğümüz yol köprülerindeki isimler dikkatimizi çekmişti.

Bazılarına şahıs isimleri verilmişken, bazıları numaralandırılmış.

“8 Numaralı Viyadük”, “19 numaralı Viyadük”… İşte bu, hoş gelmemişti.

Numaralar yerine bazı yazarlarımızın, sanatçılarımızın isimlerinin verilebileceğini konuşmuştuk.

Bilmem kaç numaralı viyadük yerine “Güray Süngü Köprüsü”nden geçmek güzel olmaz mı?

Mukadder Gemici, Nazan Bekiroğlu, Fatma K. Barbarosoğlu, Emine Batar, Mustafa Çiftçi, Abdullah Harmancı, Mehtap Altan, Mitat Enç, Şevket Bulut, Selman Câhit için birer köprü yakışmaz mı?

Ya bir yerlerde, Mustafa Kutlu Köprüsü’nün iki yamacı birleştirdiğini bilmek, çok şık olmaz mı?

Attila İlhan, Yahya Kemal, Tanpınar, İbrahim Tenekeci, Ahmet Arif, Ahmet Erhan, Ahmet Kaya… O kadar çok isim sayabiliriz ki, yalnızca ülkemizdeki değil, Orta Doğu ve Balkanlar’daki köprüler yetmez.

*

Aradan bir sene geçti geçmedi, Kahramanmaraş-Göksun arasındaki otoyoldaki tünellere şairlerimizin isimlerinin verildiğini gördük. (Aramızdaki konuşmaları duyan var galiba. “Dinliyorlar abi bizi.”) Ne hoş.

Ali Kutlay, Âşık Mahsuni Şerif, Hayati Vasfi Taşyürek, Abdurrahim Karakoç, Bahattin Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Alaeddin Özdenören, Akif İnan, Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt, Nuri Pakdil, Sezai Karakoç ve Necip Fazıl Kısakürek’in isimlerini oralarda görmek, büyük bir adıma şâhit olmak demektir.

#Aşı
#Çin
#Koronavirüs
3 yıl önce
Aşı, Çin’den de gelse olunuz
“Bismillahirrahmanirrahim” demek çok mu zor?
Kara dinlilerle milletin savaşı
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı