|

Dokuma Atlası’nın genç neferleri

Türkiye Dokuma Atlası projesinin ekibi Beylerbeyi Sabancı Olgunlaştırma Enstitüsüne bağlı birbirinden genç ve yetenekli isimlerden oluşuyor. Ekip geleneksel dokumaları yakın zamanda kendileri gibi gençlerle buluşturacak tasarımlar hazırlıyor.

Latife Beyza Turgut
01:00 - 17/04/2022 Pazar
Güncelleme: 02:08 - 17/04/2022 Pazar
Yeni Şafak
Ayşe Dizman’ın koordinatörlüğünde çalışan genç ve yetenekli tasarımcılardan oluşan Türkiye Dokuma Atlası ekibi, geleneksel dokumaları yakın zamanda kendileri gibi gençlerle buluşturacak tasarımlar hazırlıyor.
Ayşe Dizman’ın koordinatörlüğünde çalışan genç ve yetenekli tasarımcılardan oluşan Türkiye Dokuma Atlası ekibi, geleneksel dokumaları yakın zamanda kendileri gibi gençlerle buluşturacak tasarımlar hazırlıyor.
Arzu Kaprol, Dilek Hanif, Aslı Filinta, Ece Ege, Gül Ağış, Nedret Taciroğlu, Simay Bülbül ve Tuvana Büyükçınar gibi ünlü tasarımcıların geleneksel dokumalar eşliğinde hazırladıkları tasarımlar Ankara’nın ardından İstanbul’a taşınıyor. Proje, ünlü modacıların yanı sıra Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü’nden Türkiye Dokuma Atlası projesinin genç tasarım ekibinin de birbirinden çarpıcı tasarımlarına da ev sahipliği yapıyor. Özellikle genç tasarımcıların yüzyıllık dokumalardan tasarladığı kıyafet ve aksesuarlar büyük ilgi görüyor. Projenin genç ekibi, projenin araştırma ayağından tasarım ve sahne ayağına kadar pek çok sürecini Ayşe Dizman’ın koordinatörlüğünde üstlendi. Yetenekli ve genç tasarımcılardan oluşan ekip ile projenin akademik araştırmalar sonucu keşiflerini ve geleneksel dokumalar ile hazırladıkları tasarımlarını konuştuk.

Türkiye Dokuma Atlası projesinin beş yıllık bir fikri geçmişi olduğunu söyleyen proje ekibi, Beylerbeyi Sabancı Olgunlaştırma Enstitüsüne bağlı sekiz kişiden oluşuyor. Ülkemizdeki yedi coğrafi bölge ve 81 ile ait dokumaların geçmişteki ve günümüzdeki durumlarının tespiti, hammadde, teknik ve malzeme yönünden özelliklerinin detaylı incelenmesi amacıyla geniş bir akademik literatür taraması ile işe başlayan ekip, dokuma sahnesinde aksesuardan tutun giysi tasarımına kadar yer alıyor. Özellikle koleksiyonlardaki aksesuarların çoğu ekibe ait. Moda dünyasına damga vurmuş, özel tasarımcıların yanı sıra genç tasarımcıların da bu kadar ilgi görmesi Dokuma Atlası projesinin gerekliliğini de bir kez daha ortaya koyuyor. Aksesuarlar ile tanınmış tasarımcıların görünümlerini tamamlayan genç tasarımcılar işlevsel tasarımları ile büyük ilgi görüyor. Projenin ilerleyen safhasındaki hedeflerden biri de ekibin tasarımcı yönünü kullanarak geleneksel dokumaları özelliklerine göre gruplayarak kapsül koleksiyonlar hazırlamak. Koleksiyonları yeni bir marka ile mi yoksa mevcut markalar ile sunacaklarına henüz karar vermeyen ekip, böylece Anadolu dokumalarını daha yaşatılabilir, sürdürülebilir bir biçimde geleceğe taşımayı hedefliyor.

AKADEMİDEN ÇIKAN TASARIMCILAR

Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Entitüsü Türkiye Dokuma Atlası ekibi Geleneksel Türk Sanatları/ Dokuma, Tekstil Moda Tasarımı ve Sanat Tarihi alanlarından mezun kadroya sahip. Projenin başından beri içerisinde bulunan Melis Sayraç ve Esra Özken ekibin de ilk üyeleri. Melis Sayraç, doktora için hazırlanıyor. Kumaşları sadece kıyafette görmek yerine işlevselliklerini göstermek ve atıkları kullanarak sürdürülebilir bir eser yapmak fikri ile yola çıkan Sayraç, defilede yer alan ve abajure dönüşen işlevsel şemsiyenin tasarımcısı. Yeniden dokunan atık kumaşları şemsiyesinin süslemesinde kullanan Sayraç, tasarımına bir de aydınlatma mekanizması eklemiş. Bu sayede tasarımının işlevselliğini artırarak, bir ev objesi olarak da kullanılabilir hale getirmiş. Esra Özken ise saray dokumalarının kimliklendirilmesi aşamasında Prof. Dr. Hülya Tezcan ile birlikte çalışmış. Türkiye Dokuma Atlası sergisinde sergilenen dört metreye beş metre ebatlarında bir enstalasyon çalışmasında bulunan Özken, bu enstalasyonda Orta Asya’dan gelen motiflerle birlikte Selçuklu ve Osmanlı’nın kullandığı ortak kültürün mirası olan motifleri kullanmış. Tarihi motiflerin yanı sıra tasarımını kendi yaptığı motiflere enstalasyonda yer vermiş. “Göklerin ve yerin arasında teması benim motiflerim için ilham oldu” diyen Özken, gece-gündüz döngüsünden yola çıkmış. Enstalasyon çalışmasının ardından bu çalışmanın defileye nasıl bir dönüşü olabilir diye düşündüğünde ise suplalar ile birlikte bu desenleri tasarladıkları tabaklar üzerinde kullanmışlar. Geleneksel motiflerin daha modern formlarını içeren tabaklar, defilede de modellerin ellerinde sergilendi. Aynı zamanda ısıyı çok iyi hapseden aba kumaşından iki farklı tasarım hazırlayan Özken, abanın sıkışmış yün etkisi ile uzun süre istenilen sıcaklığı koruyacak bir termos kılıfı ve ihtiyaç halinde sepete dönüşebilen şapkanın da tasarımcısı.

TARİHİ DOKUMALAR İŞLEVSELLİKLE BULUŞTU

Proje ekibinin bir diğer üyesi Zeynep Esra Telli, defiledeki yorgan/kaftan ve supla-runnerın tasarımcısı. Tasarım fikrinin beyaz işi denilen geleneksel bir nakış türünden çıktığını söyleyen Telli, bu nakışı bir yorgan üzerinde görmeyi hayal etmiş. Tasarımın sahnede sergilenişi ise oldukça ilgi çekici. Yorganın takımı olan yuvarlak süs yastığı kenarlarına fırfır eklenerek bir şapkaya dönüştürülmüş. Suplalı modelde de işlevsellik ön plana çıkarılmış. Geleneksel kumaşların hem ev tekstilinde hem de giyim de kullanılabildiği gösterilerek; kıyafet yakasından supla, kemerinden ise runner hazırlanmış. Hali hazırda yüksek lisans öğrencisi de olan Edanur Öztürk, Anadolu motiflerini konu alan bir enstelasyon çalışması ile sergiye katılmış. Motifleri kırkyama şeklinde birleştiren Öztürk, “Anadolu nasıl tüm kültürleri bir araya getirip harmanlıyorsa ben de eli belinde, bukağı, akrep motifi gibi motifleri kırkyama ile birleştirmem bu bir araya gelişi anlatıyor” diyor. Öztürk’ün tasarladığı enstalasyon serginin en çok ilgi çeken eserlerinden biri oldu. Defilede bir de erkek model giydiren Öztürk, “Defilede daha çok kadın modası öne çıkarken ‘Erkeklerde nasıl olabilir?’ düşüncesiyle yola çıktım. Geleneksel kumaşları, günlük formlara dönüştürerek daha çok gençlere hitap edecek tasarımlara çevirdik” diyor. Öztürk, tasarımında Antep kutnu ve Bursa ipeği kullanmış. Araştırma ve tasarım ekibinde yer alan Büşra Aksu yüksek lisans eğitimine devam ediyor ve tasarımlarında işlevsellik, renk ve form konusuna dikkat çekiyor. Defilede puf tasarımı ve çarpana dokuma yaka aksesuarı ile Arzu Kaprol’un tasarımlarını destekleyen Aksu, çarpanaları günümüze uyarlamayı açamlamış. Aksu anı zamanda puf tasarımında Anadolu dokumlarının temeli olan bezayağı örgüsünü Bursa ipek ve Tokat Alaca kumaşlarını kullanarak dokusal özelliği ortaya çıkarmayı hedeflemiş.

DOKUMALARI DİJİTALE AKTARMAK MÜMKÜN

Projeye ekibinden araştırmacı ve tasarımcı Emre Bayhan, Mimar Sinan’da yüksek lisansa devam ediyor ve geleneksel dokuma kumaşlar üzerinde kendini geliştiriyor. Defile de iki farklı tasarım ile yer alıyor. İlki eteği pelerine dönüştüren tasarım, bu tasarımda tamamen Hatay ipeği kullanan Bayhan’ın, ikinci çalışması ise Melis Sayraç’ın şemsiye tasarımındaki model üzerinde yer alan bomber ceket. Antep kutnudan hazırladığı ceketin üzerinde sonsuzluk sembolünün içinde Osmanlı’nın 16. ve 17. yüzyılın sonlarına kadar sıklıkla kullandığı bir motif olan çintemani motifini kullanan Bayhan, “Serginin de teması, ‘Geçmişten geleceğe ve sonsuza’ idi. Ben de bu temayı motif olarak tasarımıma yansıtmış oldum” diyor. Tasarımında işlevselliği de göz önünde bulundurduğunu söyleyen Bayhan’ın tasarladığı bomber ceket, alt kısmına eklenen bir parça ile bir paltoya dönüşüyor. Ceketi kısa halde kullanmak isteyenler ise o alt kısmı ayırdıktan sonra kalan parçayı bir çanta formuna dönüştürerek kullanabiliyorlar. Tuğçe Kelemci, projenin üç boyutlu dijital tasarım ayağında çalışıyor. “Aslında her şeyi dijitale aktarmak mümkün, bu noktada geleneksel dokumalarımızın dijitale aktarımı ile ben ilgileniyorum. Kıyafetleri fiziki olarak hazırlamadan direkt programda gerçeğe en yakın halini görüp deneme alabiliyoruz. Böylece sonucu görüp ona göre üretime geçebiliyoruz” diyen Kelemci, şu an oldukça revaçta olan dijital tasarımın sürdürülebilirlik açısından daha az kumaş tüketimini sağladığını ifade ediyor. “Kumaşın duruşu, dökümü önceden tasarım üzerinde görülebiliyor. Gereksiz masrafların önüne geçiyor, kumaşın stoğunu da koruyor” diyen Kelemci, aynı zamanda serginin dijital kataloğunu da hazırlamış olduklarını ifade ediyor. Proje ekibi yalnızca tasarımcılardan oluşmuyor. Türkiye Dokuma Atlası projesinin sahne arkasında iletişim ve koordinasyon da oldukça önemli. Nurcan Acarçağ, projenin iletişim ve koordinasyon ayağından sorumlu. Projenin hedeflerinden birinin de bu geleneksel dokumaları belirli bir yaş ortalamasından çıkartıp gençlere ulaştırmak olduğunu söyleyen Acarçağ, hali hazırda akademik altyapısı zaten sağlam bir olan projeyi, biraz daha görselliği ön plana çıkarmaya çalıştıklarını ifade ediyor.

Usta öğreticilerle yeniden üretime

Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü bünyesinde ilerleyen Türkiye Dokuma Atlası Projesi boyunca elinde ciddi bir arşiv oluşturan ekip 2000’e yakın yayın okumuş. Kültür Bakanlığının tüm arşivi ile birlikte Osmanlı’dan günümüze kadar gelen sadece akademik yayınlar değil, tüm yayınlar incelenmiş. Tarama çalışmaları sonucunda içerisine kilim dokumalarının dahil edilmediği 370’ten fazla dokuma keşfedilmiş. Akademik anlamda gayet kapsamlı ve kıymetli bir çalışmanın ardından her biri doktora tezi niteliğindeki konu başlıklarıyla bir şablon oluşturulmuş. Bunların yanında motifler ve boyar maddeler üzerine de ayrıca çalışılmış. Bu kimliklendirme çalışmaları sonunda geleneksel dokumaların yeniden yaşatılması ve belli bir metrajda üretilerek sektöre yeniden kazandırılması gündeme gelmiş. Ancak burada en büyük sorun, sektörün istediği metrajın üretilememesi. Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğüne bağlı 990 halk eğitim merkezi ve 24 olgunlaşma enstitüsünde bölge bazında dokumaların yaşatılması için çalışmalar yapılıyor. Bölgelerdeki mevcut dokumaları, kaç usta öğretici ve kaç tezgahımız olduğunu tespit ederek, hem usta öğreticilerin, ustalarla eşleştirmeleri yapılmış hem de o bölgede, bu dokumanın geleneksel olarak üretilmesi için nasıl bir yöntem geliştirilebilir ve bu nasıl bir standarda bağlanılabilir araştırılmış. Özelliği daha az üretilmesi ve el emeği olması olan geleneksel dokumaların özelliğini kaybetmemesi adına yüksek metrajlarda üretimi yapılmayacak. Ancak ekibin en büyük isteği, pilot bölgelerden seçilecek dokumaların belirli miktarda üretimine başlanması ve üretilen bu dokumaların düzenli olarak tasarımcılarla buluşması.

Türk giyim kuşamı işlevseldir

Giyim kuşamda işlevsellik konusu Avrupa’da 21. yüzyılda yaygınlaşırken Türkler, Orta Asya’dan bu yana kıyafetlerinde işlevselliği daima çok ön planda tutmuşlardır. Son yıllarda “layering trendi” olarak bilinen üst üste giyim Türklerde çok eski zamanlardan beri kullanıldığı gibi, ilk pantolon yine Türkler tarafından giyilmiştir. Türkiye Dokuma Atlası sahnesinin kurgusunda Türk giyim kuşamındaki bu işlevsellikten ilham alınmış. Tasarımcılar, hem giyim hem de ev tekstili formlarında kullanılabilir tasarımlar ortaya koymuşlar. Genç tasarımcıların farklı bağlantılar kurarak yaratıcı tasarımlar ortaya koymasındaki amaç ise geleneksel dokumaların yalnızca belirli formlarla kısıtlı kalmalarına gerek olmadığını göstermek ve bir farkındalık yaratarak işlevselliği öne çıkarmak. Araştırma ve kimliklendirme aşaması devam eden projenin bilgi arşivi, yakın zamanda projenin web sayfasında yayınlanmaya hazırlanıyor.

#Dokuma Atlası
#İTHİB
#Ayşe Dizman
2 yıl önce