Biz sorduk onlar anlattı. Not ettik. Düşüncelerimizi paylaştık.
Peki, neden İstanbul Sözleşmesi üzerinden KADEM’i hedefe koyuyorlar?
Peki, bu suç mu günah mı? Ne suç ne günah diye düşünüyorum. Fakat sözleşmenin bazı maddelerinin Türkiye’de aileyi yok edeceği endişesi üzerinden yürüyen bir kampanya var. İşte bu kampanyada günah keçisi olarak da KADEM hedefe konmuş görünüyor.
KADEM, toplumsal cinsiyet rolleri açısından kadın paneli gibi etkinlikler yapıyor…
Ailenin geleceği üzerinden KADEM’i hedef tahtasına koyanların neyi ıskaladığına gelince…
Şöyle düşünün: Bir dizinin güçlü bir erkek karakteri var. Bu karakter hem etrafına şiddet uyguluyor ama o kadar güçlü ki her şey onun etrafında dönüyor.
Yine o karakterin güzel ama “ezik” bir eşi ya da sevgilisi var. O da sırf elindeki maddi güçleri kaybetmemek için şiddete boyun eğiyor. Kimseden ses çıkmadığı gibi, olumlanıyor!
Bu anlattığım karakterlerin son dönemde dizilerde ne kadar yaygınlaştığını hatırlarsak, ailenin temellerini nelerin daha çok sarstığını, erkek şiddetinin nasıl meşrulaştığını da görmüş oluruz diye düşünüyorum.
Bu düşüncemi KADEM’deki kahvaltıda yönetim kurulu üyeleriyle de paylaştım.
Çünkü hem kadına karşı şiddetin önlenmesi hem de ailenin korunması için yapılanlar, bu diziler kadar asla etkili olamıyor.
Toplumsal dönüşüm beyaz ekran ile yapılıyor.
Yanılıyor muyum?






