|
Sosyalist Sol"da siyaset

19. yüzyıl Avrupası''nda sanayileşme ve hızlı şehirleşme, yüzyılların mirası olan değerler sistemine güveni sarstı ve sosyal düzeni bozdu. Toprağı terkederek kitleler halinde yeni kurulan sanayi merkezlerine göçen köylüler, geçinebilmek için çok uzun süre çalışmak zorunda kalıyordu. Çalışma şartları öylesine bozuktu ki, hastalıktan ve yetersiz beslenmeden tezgah başında ölenler oluyordu.

Sanayi inkılabı, çoktan yasaklanan köleliğin yerine, emeğini satarak hayatını kazanan yeni bir köleler sınıfı ortaya çıkarmıştı. Vergi toplamak, asker almak, iç ve dış güvenliği sağlamak gibi klasik kamu hizmetlerini yürüten liberal devlet, karşılaştığı yeni sorunlara çözüm üretmede yetersiz kaldığından, çalışan kitleler tamamen patronlarının insafına terkedilmişti.

Böyle bir dönemde, işçilerin iktidarı ele geçirmesini, kolay anlaşılır bir dille açıklayan Marks''ın görüşleri, geniş taraftar topladı. 19. yüzyıl İngiliz kapitalizminin tahlilini yapan Marks, patronlar tarafından sömürülen ve bir tür köle durumuna düşürülen işçi sınıfının, kısa dönemde patronların gücüne son vererek kendi iktidarını kurabileceğini müjdeliyordu.

Marks''a göre, insanlar arasındaki eşitsizlik ve sömürünün kaynağı, mülkiyet ve devlettir. Henüz devletin ve özel mülkiyetin olmadığı ilkel toplumlarda insanlar eşit ve hür olarak yaşıyordu. Devletin ve özel mülkiyetin ortaya çıkması ile düzen bozuldu. Devleti ele geçiren sınıflar, iktidarı sömürü ve baskı aracı olarak kullandı. İşçi sınıfı da devleti ele geçirerek kendi amacını gerçekleştirmek için kullanacak. İşçi sınıfının iktidarı tam olarak ele geçirmesiyle, devlet ve mülkiyet ortadan kalkacak, herkesin eşit ve hür olduğu yeni bir düzen kurulacaktı.

Marks''ın görüşlerini benimseyen kitleler, başta İngiltere olmak üzere, sanayileşmiş ülkelerde "mesih bekler gibi" işçi ihtilalinin yapılacağı günü beklediler. Fakat batı kapitalizmi geliştirdiği yeni kurumlarla çalışanların sosyal ve ekonomik durumlarını düzelterek bu beklentileri boşa çıkardı. Hayat seviyesi giderek yükselen işçiler, sendikalarını kurdular. Sendikalar, ihtilal yaparak düzeni değiştirmek yerine, daha iyi şartlarda, daha az çalışarak, daha fazla kazanmanın mücadelesini vermeye başladılar.

Batı''da ihtilal için uygun şartlar ortadan kalkınca, işçi ihtilali, Marks''ın beklentilerinin aksine, henüz sanayileşmenin başında olan Rusya''da gerçekleşti. Rusya''da işçi sınıfı olmadığı için ihtilali aydın ve bürokratlardan oluşan bir grup profesyonel devrimci gerçekleştirdi. İktidarı devralan profesyoneller, ülkeyi hızla sanayileştirecek ve iktidarı gerçek sahibi olan işçi sınıfına devredecekti. Fakat verilen bu söz bir daha hiç hatırlanmadı. Profesyonel devrimciler iktidarlarını, "polis teşkilatı, komünist partisi ve bürokrasinin denetiminde kurulan dışa kapalı ve totaliter bir sistemle güçlendirdiler." Muhaliflerini acımasızca yok ettiler ve işçilerin devlet yönetiminde söz sahibi olmasına izin vermediler.

20. yüzyılın başında Dünya''yı sarsan Marksizm, Türkiye''de bir fikir hareketi ve siyasi akım olarak çok köksüz kaldı. Marksizm''in batıda en fazla etkili olduğu dönemde, Avrupa''da eğitim gören aydınlar Marksizm''e ciddi ilgi duymadılar. Türkiye''de Marksizme pragmatist amaçlı olarak yaklaşıldı. Bu akımın, toplulukları kısa dönemde etkileyen şematik çözümleri ve sloganlaşan politik yönü itibar gördü. Böyle olunca Marksizm, bir düşünce akımına dönüşemedi, kalıcı bilim ve sanat ürünleri ortaya koyamadı.

Türkiye''de Marksistler ahlaken de olumlu bir örnek teşkil edemedi. Marksist aydınların çoğu, Kemalistler gibi topluma tepeden bakan, züppe tavırdan kurtulamadı. Kemalizmin despotluğundan, sadece kendilerine dokunduğunda şikayetçi oldular. İslami ve yerli oluşumlara karşı çıktılar ve bu konuda Kemalistlerin yanında yer aldılar. Kılık-kıyafet, dil, eğitim, tarih kültür ve din konularında, sorunları Kemalist simgelerle aşma zaaflarından ötürü, toplumla sağlıklı ilişkiler kuramadılar.

Kemalistlerden arada bir tokat yemelerine rağmen, başka toplumsal dayanakları olmadığından, başları sıkışınca tereddüt göstermeden Kemalizme sığındılar. 1960''lı yıllarda militaristleştiler, sivil ve demokratik gelişmelere karşı zinde güçlere yardımcı oldular. Özellikle 27 Mayıs darbesini yapan Kemalist elitleri kendilerinden görerek, Milli Güvenlik Kurulu''nun oluşturulmasına, İç Hizmet Talimatnamesi ile orduya müdahale hakkı verilmesine karşı çıkmadılar.

Sanayi kapitalizminin kuruluş yıllarında emeğini satarak geçinen kitlelerin umudu olan Marksist rejimler, ardında bir yığın toplumsal hastalık bırakarak çöktü. Marksist rejimlerin çökmesi, totaliter rejimlerin tümünde açılmalara neden oldu. Ancak Türkiye''de Marksizm çok sığ olduğundan, Marksist gruplardan bir kısmı teröre kaydı, bir kısmı da din düşmanlığına soyundu.

28 Şubat sürecinde, militarizmin ve diktacı laikliğin militanlığını yapan sosyalist partiler, seçimde yüzlerce ünlü şair, yazar, sanatçı ve bilim adamını aday gösterdikleri halde, tam anlamiyle bozguna uğradılar. Marksist hareketlerin ezeli rakibi MHP seçimden başarılı çıkınca, sol grupların bir kısmı korkuya kapılarak meydanı terketti. Bir kısmı ise, Refah Partisi''nden esirgediği anlayışı MHP''ye cömertçe sunarak, ülkücü hareketin 1980 öncesine göre değiştiğini kanıtlamaya çalışıyor. Ama her iki tavır da, toplumla köklü bağ oluşturamayan sol siyasetin tükenişini gösteriyor.


25 yıl önce
Sosyalist Sol"da siyaset
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu