Seçim HAK-PAR Seçim Vaatleri 30 Mart 2014 | AK Parti Seçim Bildirgesi

HAK-PAR Seçim Bildirgesi

HAK-PAR

Hak Ve Özgürlükler Partisi 7 Haziran 2015

Genel Seçim Bildirgesi

Federal Cumhuriyet için; HAK-PAR

Türkiye’ye Demokrasi Kürdistan’a Özgürlük için; HAK- PAR 

Kürt sorununun kalıcı ve adil çözümünü barış içinde gerçekleştirmek için HAK-PAR

Alevi Sorununun çözümü için; HAK-PAR 

Kadınlar üzerindeki baskı, şiddet ve eşitsizliğin sona erdirilmesi için, HAK-PAR 

İşçilerden, emekçilerden yana ekonomik politikalar için HAK-PAR

Çevrenin ve doğal yaşamın korunması için HAK-PAR Kaynakları  ekonomik  gelişmeye  yöneltmek  için  HAK- PAR

Bürokrasi Devleti değil, Halk Devleti için HAK-PAR

Yeni bir siyaset tarzı ve iyi yönetim için HAK-PAR
 

FEDERAL CUMHURİYET

Dünyada, tüm çok uluslu coğrafyalarda devletler, bir arada barış içinde yaşamanın öncelikle bir idari yapılanmadan geçtiğini görerek Federal yönetim biçimlerine yönelmişlerdir.

Federal  sistemler,  çok  uluslu  coğrafyalarda,  halkın eşitlik zemininde bir arada yaşamasının idari şekilleridir. Bugün   dünyanın   en   gelişmiş   uygar  ülkeleri  aynı zamanda ademi merkeziyetçi, federal sistemlerle yönetilen ülkelerdir.

Amerika   Birleşik   Devletleri   52   ayrı   “devletten” oluşmaktadır.

Almanya Federal Cumhuriyeti; 16 federal bölgeden oluşmaktadır.

Rusya, Belçika, İsveç, Kanada, Avusturya, Hindistan, Güney Afrika dahil, 28 ülke federal sistemlerle yönetilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti de, başta Kürt sorunu olmak üzere kuruluşundan bu yana çözemediği, kangrenleşmiş sorunlarını aşmak için, kalıcı bir barış için, gelişmiş bir demokrasi için ademi merkeziyetçi bir yapılanmaya yönelmeli, Türkiye’nin çok dilli, çok kültürlü, çok uluslu gerçeğine uygun, çoğulcu bir niteliğe kavuşmalı; federal tarzda yeniden yapılanmalıdır.

Başta Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölge olmak üzere, farklılıkların gerektirdiği bölgelerde federe yapılar kurulmalıdır.

HAK-PAR federal çözümü öneren tek partidir. Türkiye federal bir cumhuriyete dönüşmelidir.

 

KÜRT SORUNU;

Çok uluslu, çok dinli, farklı kültürlerin bir arada yaşadığı bir imparatorluk olan Osmanlı Devleti’nin bakiyesi üzerinde; tek millet –tek dil –tek din-tek mezhep paradigması ile “üniter “bir yapı olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli sorunu, dün de bugün de Kürt Sorunudur.

Osmanlı Devleti’nin 1800’lü yıllarda başlattığı merkezileşme  çabaları  1071  yılından  bu  yana, neredeyse  600  yıldır  fiilen  sürdürülen  Osmanlı- Kürdistan  ilişkilerini/ittifakını  bozmuş,  Kürdistan’da yerel-özerk beylikler ortadan kaldırılmış ve ardı arkası kesilmeyen isyanlara neden olunmuştur.

1.Dünya Savaşı’nda yenilen ve emperyalist devletlerce işgal edilen Osmanlı coğrafyası dağıldığında,  yeniden Türk-Kürt ittifakı gündemleşmiş; Lozan Antlaşması’na kadar her vesileyle Kürtlerin haklarının teslim edileceği vaad edilmiş, nihayet 1920 Anayasası’nın 11.maddesinde  de “özerkliğe  “  kapı aralanmıştır.

Fakat Lozan antlaşması ile kendisini garantileyen Kemalist rejim, derhal politikasını değiştirmiş, Kürtlerin değil haklarını vermek, özerkliği benimsemek, tam tersine   eşi   görülmemiş   bir  red,   inkar  ve  imha politikasını gündemleştirmiştir.ürt, Kürdistan demek bile ağır suç haline getirilmiş, Kürt dili ve kültürü dahil, Kürde dair her şey yasaklanmıştır.

1924 Anayasası ile Türklüğe dayalı “üniter” tekçi, aşırı merkeziyetçi bir toplumun inşasına girişilmiştir.

Kürtlerin hak ve özgürlükleri, kendi ülkelerinde kendilerini yönetme hakları gasp edilmiş, buna karşı gelişen her itiraz, direniş, isyan, başkaldırı, soykırıma varan bir ağırlıkta kanla bastırılmıştır.

Son yıllara kadar ağır asimilasyon politikalarına ek olarak, Kürdistan hep sıkıyönetimler, olağanüstü hal yasalarıyla yönetilmeye çalışılmış, İstiklal Mahkemeleri, Şark Islahat Planları, Mecburi İskân Kanunları, köy boşaltmaları ile   Kürtler kitleler halinde batı illerine sürülmüş,     para- militer yapılanmalar, faili meçhul cinayetler eşliğinde bölge, sürekli bir savaş hali içinde tutulmuştur.

Kürt sorununun özü bu inkarcı ve baskıcı politikalardır. Kürt sorunu bugüne geçmişten miras kalan ve adil bir çözüm bulunamadığı için sürüp    gelen, giderek ağırlaşan, topluma büyük bedellere mal  olan  bir sorundur.

Kürt  sorununda  izlenen  şiddet  politikaları  toplumda şovenizmi  ve  militarizmi  güçlendirdi.  Demokrasinin gelişememesinin  ve  sıkça  askeri  darbelerle  kesintiye uğramasının    altında  bu        çözümsüzlük     ve        şiddet politikaları   vardır.   Öte   yandan,   silaha   ve   şiddet politikalarının sürdürülmesine ayrılan devasa maddi kaynaklar, iç barışın olmaması, ekonominin de sağlıklı gelişimini frenledi.

Sürekli  tırmandırılan  Kürt  düşmanlığı  ve  baskı politikaları toplumlararası öfkenin birikmesine yol açtı. Bu gün toplumsal barış ciddi bir biçimde tehdit altındadır.

Ortadoğu’da sorunlarını barışçıl yollarla, demokratik ve adil yöntemlerle çözemeyen toplumların içine sürüklendiği dramatik süreçler bizim için de geçerlidir. Bu nedenle HAK-PAR Federal yapılanmayı önermektedir.  50 bin canın kaybına, bölgenin alt üst olmasına,  milyonlarca  insanımızın  göçüne  ve  büyük maddi  kayba  yol  açan,  demokratikleşme  ve  gelişme yarışında geri kalmaya, komşu ülkelerle sürekli olarak gerilim  içinde  olmaya,  dünya  kamuoyu  nezdinde  de ciddi itibar kaybına neden olan son 30 yıllık bir çatışma döneminin  sonlandırılması,  makul,  adil  bir  çözümün bulunması  için  de  henüz  dişe  dokunur  bir  gelişme sağlanamamıştır. Gelinen aşamada Devleti yönetenler de  artık bu yanlış   politikanın sorunu çözmeye yetmediğini görüyorlar. Baskı ve şiddet yöntemleriyle sonuç alınamayacağı anlayışı güçleniyor ve barışçı bir çözüme yönelik arayışlar var.

Son iki yılda “çözüm ve barış süreci” adıyla başlatılan süreçle yeni bir çatışmasızlık dönemi yaşandı.

Görünen o ki AK Parti hükümeti bununla PKK’ya silah bıraktırmayı amaçlıyor.

Biz HAK-PAR olarak öteden beri bunu savunduk, silahların susmasını, şiddetin toplum hayıtından çıkarılmasını, Kürt sorununun barışçı yöntemlerle çözümünü istedik.  Bize göre bu mümkündür.

Bu nedenle söz konusu süreci destekliyoruz. PKK silah bırakmalı ve devlet de hem siyasetin yolunu açmalı, hem de Kürt sorununun çözümü yönünde güven verici adımlar atmalı.

Bize göre PKK’nin silah bırakması ve şiddetin sona ermesi kendi başına bile önemli bir adım olacaktır. Böylece sorunun barışçı çözümünün ve demokratikleşmenin önündeki önemli bir engel ortadan kalkacaktır.

Bunun için devlet de üstüne düşeni yapmalı. Bir afla dağdakilerin inmesine, hapisteki siyasal tutukluların çıkmasına,   yurt  dışındakilerin   dönmesine   ve   tüm bunların siyasal ve toplumsal hayata katılabilmesine olanak sağlanmalı;

Şiddeti  yöntem  olarak  dışlayan  tüm  partilerin  kendi adları ve programlarıyla serbestçe çalışabilmesinin yolu açılmalı;

Yüzde 10 barajı kaldırılmalı;

Koruculuk sistemi kaldırılmalı, korucular silahsızlandırılmalı ve başta tarımcılık ve çevre koruması olmak üzere   çeşitli sektörlerde korucular istihdam olanağı sağlanmalı;

Suriye sınırı boyundaki mayınlı alan temizlenip tarıma açılmalı ve topraksız köylülere dağıtılmalı. Son 30 yıllık savaş boyunca mayınlarla kirlenmiş diğer topraklar da temizlenmeli.

Öte yandan, salt PKK’nin silah bırakmasıyla ve siyasetin demokratikleşmesi yönündeki bazı adımlarla bu tarihi ve toplumsal sorun çözülmüş olmaz. Sorunun çözümü, asıl olarak da Kürt halkının gasp edilen temel haklarının sağlanmasıyla mümkündür. Dünyanın başka yerlerinde benzer boyuttaki ulusal ve etnik sorunlar nasıl çözülmüşse öyle yapılmalıdır.      Son yıllarda Kürt gerçeğinin kabulü yönünde bazı adımlar atıldı. Yine Kürt sorununun serbestçe tartışılması, Kürtçe kitap ve dergilerin,  Kürtçe  müzik  eserlerinin  serbestleşmesi, TRT-Şeş’in  (şimdi  TRT-Kurdi)  Kürtçe  yayın  yapması, bazı üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı bölümlerinin açılması gibi olumlu gelişmeler oldu. Ancak bunlar sorunun çözümüne yetmiyor.

Köklü  ve  kalıcı  çözüm  için  daha  kapsamlı,  cesur adımların atılması gerekiyor. Çözüm elbette adil olmalıdır, bu da eşitlik temelinde yeni bir yapılanmayla mümkündür. Bunun için Kürtleri yok sayan, ülkeyi tek renge boyamak isteyen anlayış ve bu anlayışa uygun tekçi   sistem   terk   edilmeli,   federal   bir   sistem benimsenmelidir.

Dil  ve  inanç  bakımından  birden  fazla  halkın,  etnik grubun  yaşadığı,  yani  toplumsal  yapının  çok  renkli olduğu bütün uygar ülkelerde federal sistem geçerlidir. Federasyon, barış içinde bir arada yaşamanın biçimidir. Bu          nedenle        biz            HAK-PAR             olarak    federasyonu savunuyoruz ve bu ülkede böylesine eşitlikçi adil bir çözümü savunan tek partiyiz.

Türkiye yeni anayasa ile ademi merkeziyetçi, federal bir sistemi benimsemeli.

Kürtçe Türkçenin yanı sıra resmi dil olmalı; ilkokuldan üniversiteye kadar okullarda okutulmalı ve kamu alanında serbestçe kullanılmalıdır.       Anadilde eğitim hakkı aynı zamanda Arap, Laz, Çerkez gibi, ülkemizde yer yer yoğun topluluklar halinde yaşayan diğer etnik grupların dil ve kültür özgürlüğü için de gereklidir. Kürtlerin yok sayan anlayış sona erdikten sonra, son dönemde  siyaset  adamları  Kürtlerle  Türklerin  kardeş olduğunu sık sık dile getirmektedirler. Ne var ki, bu kardeşlik  edebiyatının  sorunu  çözmeye  yetmeyeceği açıktır. Gerçek kardeşlik, özgürlük, eşitlik ve karşılıklı saygı temelinde olmalıdır. Kardeşlik hukukunda eşitlik ve adalet vardır.Bu nedenle Türk kardeşin neyi varsa Kürt kardeşin de; ne eksik ne fazla, aynısı olmalıdır.

Biz HAK-PAR olarak işte böylesine bir kardeşliği savunuyoruz.

Kürt sorununun böylesine adil ve eşitlikçi bir temelde çözümünü isteyen, özgürlük ve barış isteyen yurttaşlardan oy istiyoruz.
 

ALEVİ SORUNU, İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ

Alevi sorunu da ülkemizin önemli sorunlarından biri. Bu ülkede yaklaşık 15-20 milyon dolayında bir nüfusa sahip oldukları tahmin edilen Aleviler, uzun dönem ayrımcılığa uğradılar,   baskı   gördüler   ve  kimliklerini  gizlemek zorunda kaldılar.   Son dönemlerde  yürüttülen haklı ve meşru mücadele ile Alevi sorunu daha görünür oldu Aleviler artık daha çok dernek ve cem evleri kuruyor, ayinlerini görece daha rahat    yapıyor olsalar da  hâlâ Alevi sorunu gerçek anlamda çözüme kavuşturulmuş, haklı taleplerine cevap verilmiş değil. Örneğin Cem evlerinin statüsü tanınmadı, din dersi zorunlu olmaktan çıkarılmadı.

Biz HAK-PAR olarak Öncelikle devletin Aleviliği kendine göre  tanımlama  anlayışını  terke  etmesi  gerektiğini düşünüyor ve Alevilerin tüm haklı ve meşru taleplerinin geciktirilmeden karşılanmasını istiyoruz.

Alevilerin yanı sıra, diğer inanç grupları, örneğin Hıristiyanlar, Museviler ve Êzdi Kürtler üzerinde de ayırımcılık ve baskı türlü biçimlerde sürmekte.

Bunun giderilmesi gerçek bir laikliğin hayat bulmasıyla mümkündür.

Bu ülke hiçbir dönemde laik olmadı. Diyanet İşleri Başkanlığı gibi Sünni-Hanefi İslama göre biçimlenmiş bir devlet kurumu var oldukça ve aynı inanca uygun din dersi tüm yurttaşlar için zorunlu oldukça laiklikten söz edilemez.

Diyanet   İşleri   Başkanlığı   bir   vakfa,   özel   kuruma dönüşüp   Sünni   Müslümanlar  için   gerekli  hizmeti sunmayı sürdürebilir. Din dersi ise zorunlu olmaktan çıkarılmalı. Her inancın mensupları dini hizmetlerini yerine getirmek için vakıflar ve benzeri kurumlar oluşturabilirler.

Türkiye’nin gerçek anlamda demokratikleşmesi için devlet din alanından elini çekmeli. Hiçbir inanca baskı yapılmamalı, hiçbir inanca imtiyaz tanınmamalı.

Biz HAK-PAR olarak böylesine gerçek bir laikliği, inanç özgürlüğünü savunuyoruz. Bu nedenle inanç özgürlüğünden yana ve baskıya karşı olan tüm yurttaşlardan oy istiyoruz.
 

DIŞ POLİTİKA KARŞILIKLI SAYGI VE  BARIŞÇIL BİR ZEMİNE OTURMALIDIR.

Türkiye, bu gün hemen tüm komşularıyla; Irak, İran, Suriye, Rusya, Ermenistan, Yunanistan ile bunların dışında Arap ülkeleri, İsrail, AB ve ABD ile de sürekli sorunlu bir dış politika izlemektedir.

Neredeyse “kavga” içinde olmadığı ülke yok gibidir. Bu durum sürdürülebilir değildir.

Türkiye’nin dış politikasını etkileyen komşularıyla sürekli gerilim içinde tutan konuların başında Kürt sorunu gelmektedir. Geçmişte Irak politikasını belirleyen Kürt karşıtlığının, anlamsız “kırmızı çizgilerin”   bu gün aşılması, Güney Kürdistan hükümeti ile dostane ilişkiler geliştirilmesi  hem  Kürtleri  sevindirmiş  hem  de Türkiye’ye ciddi ekonomik kazançlar sağlamıştır.

Türkiye Güneydeki Kürtlerle geliştirdiği olumlu ilişkileri, Suriye’de, İran’da yaşayan Kürtlerle de sürdürmelidir. Komşu Irak’ta taşların yerine oturmaması, Sünni ve Şii Arap kesimi arasında süregelen şiddet olayları, ardından Suriye’deki iç savaş, bölgede radikal terör gruplarının, El Kaide’nin ve onun bir türevi olan IŞİD’in güç kazanıp hem bu ülkeler, hem de genel olarak bölge ve dünya ölçeğinde ciddi bir soruna dönüşmesine yol açtı. IŞİD son dönemde saldırılarını yoğun biçimde Kürt bölgelerine yöneltti, Kürt halkı bakımından yeni trajedilere, göçe ve katliamlara yol açtı.

Bölge  ülkeleri arasındaki rekabetten yararlanan,  belli dış desteklerle büyüyen bu örgüt şu anda küçümsenmeyecek genişlikte bir alanı kontrol etmektedir. Akıl almaz barbarca yöntemlere başvuran IŞİD, sözde İslam adına hareket ediyor ve böylece en başta da İslam’ın prestijini sarsıyor, zararını en çok İslam dünyasına veriyor.

IŞİD’in etkisiz kılınması bugün bölge ülkeleri ve tüm dünya için hayati bir önem kazanmıştır. Bunun için sorumluca bir tutuma ve ciddi bir işbirliğine ihtiyaç vardır.

Irak ve Suriye’ye barışın ve istikrarın gelmesi, Filistin ve Kıbrıs sorunu gibi bölgedeki diğer önemli sorunların çözümü için Birleşmiş Milletler Örgütü üstüne düşeni yapmalı ve dünyamızdaki büyük ve etkili güçler sorumlu davranmalıdırlar.

Biz Hak ve Özgürlükler Partisi olarak; ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkını tereddütsüz savunuyoruz. Ulusal   ve   bölgesel   sorunların   çözümünde   kuvvet kullanmama,    silahlanma        yarışının            durdurulması, kaynakların eşitlikçi ve barışçı bir dünyanın kuruluşuna harcanması için etkin bir politika yürütülmesi gerektiğini savunuyoruz.

Hak ve Özgürlükler Partisi, komşu ülkelerle barış içinde yaşamaktan ve var olan sorunların barış içinde, görüşmelerle yoluyla çözümünden yanadır.


SURİYE’DE İÇ SAVAŞ VE BATI KÜRDİSTAN.
Suriye’de  4  yıldır  devam  eden  iç  savaş  bu  ülkede yaşayan tüm halklar açısından tam bir drama dönüşmüş durumdadır. Statükonun korunması ve toplumun talebi olan demokratik değişimin önünün kesilmesi, kirli, kanlı iktidarın korunması için direnen BAAS yönetimi ülkesini yıkıma sürükledi.

Yakılan, yıkılan kentler, yüz binlerce ölü ve yaralı, milyonlarca mülteci üreten bu iç savaş nedeniyle Suriye kan içindedir. Bölge devletleri ve emperyalist güçler kendi “teröristleri” ile bu kanlı sürece dahil olmuş durumdadır. Biz Hak-PAR olarak iç savaşın bir an önce son bulması için Birleşmiş Milletler’in harekete geçmesi gerektiğini düşünüyoruz.   Suriye’de serbest seçimler yoluyla merkezi yönetim kurulmalı,Sünni Arapların, Nusayrilerin,    Kürtlerin    ve    Dürzi’lerin    çoğunluk oluşturdukları bölgelerde özerk yönetimler oluşturulmalıdır

Biz, demokratik ve federal bir Suriye den yanayız. Batı Kürdistan’da yaşayan ve kendi toprakların savunan Kürt kardeşlerimizle dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz. Farklı Kürt grupları arasındaki sorunların Duhok mutabakatı esasa alınarak çözüme kavuşturulma çabalarını destekleyeceğiz
 

AB ÜYELİĞİ VE AVRUPA STANDARTLARINDA, ÇOĞULCU-KATILIMCI BİR DEMOKRASİ

Biz HAK-PAR olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini destekliyoruz ve tam üyeliğin bir an önce gerçekleşmesini  istiyoruz.  Bunun  için  Türkiye  bir  an önce gerekli reformları tamamlayarak AB üyeliğinin gereklerini yerine getirmelidir.

Türkiye,   tam üyeliğin gecikmesiyle ilgili olarak AB ülkelerini suçlamasına rağmen, kendisi söz konusu reformları yapmakta hep gecikti, ağır davrandı, ayak sürüdü.  Kopenhag  Kriterleri’nin  gereğini  yerine getirmek ve AB üyeliğinin gerektirdiği diğer adımları atmak Türkiye’nin demokratikleşmesi, şeffaflaşması, ekonomik gelişmesi için de hayati önemdedir.

Biz AB standartlarında çoğulcu, katılımcı bir demokrasiyi savunuyoruz. Düşünce, örgütlenme ve basın özgürlüğü önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Venedik Şartı’na uygun olarak şiddeti dışlayan tüm siyasi partiler, dernekler serbest olmalıdır.

Siyasi  Partiler  Yasası,  Seçim  Yasası,  Ceza  Yasası demokratikleştirilmeli; TMK kaldırılmalı.  Seçim barajı tümden   kaldırılmalı,   her   parti   aldığı   oy   oranında Parlamento’ya temsilci sokabilmeli ve aldığı oy oranında hazine yardımı alabilmeli.

Ülke genelinde ya da yerel planda yurttaşların hayatını etkileyecek önemli konularda genel ya da yerel referandumu savunuyoruz. Böylece yurttaşların kendilerini ilgilendiren konularda söz ve karar sahibi olmasını istiyoruz.

Barış ortamı ve çağdaş standartlarda bir demokrasi, yönetimin açık ve şeffaf olması, iyi bir yönetimin de koşuludur.
 

YENİ, SİVİL, DEMOKRATİK BİR ANAYASA

Bugün   parlamentoda   bulunan  partiler  bir  önceki seçimde de yeni sivil bir anayasa yapacakları sözü ile sizlerden oy istediler.

Ancak 12 Eylül darbe anayasası halen orta yerde duruyor.

Aradan  geçen  bunca  yıla  rağmen  bir  anayasa yapamayan partiler bir kez daha sizden oy isteyecekler. Onlar anti demokratik bu anayasadan memnunlar. Sadece işlerine geldiği kadar bir değişiklikle durumu kurtarmaya çalışmaktadırlar. Bu anayasa bir an önce tümden değişmelidir.

HAK-PAR olarak yeni, sivil, demokratik bir anayasadan yanayız. Öyle bir anayasa ki bugün ülkenin yüz yüze olduğu    önemli   sorunların,    Kürt   sorununun,   Alevi sorununun çözümü için zemin oluştursun ve çağdaş, çoğulcu, katılımcı bir demokratikleşmeyi sağlayabilsin. Yeni anayasa özellikle şu üç esası içermelidir: Ülkenin çok  renkli  toplumsal  yapısına  uygun  olarak  herkesi kapsayan  bir  vatandaşlık  tanımı,  yerinden  yönetime elveren   ademi   merkeziyetçi    bir   siyasal   ve   idari yapılanma, anadilde eğitim.

Yeni anayasa bunun yanı sıra AB standartlarında temel hak ve özgürlükleri içermelidir.
 

KADIN  HAKLARI  VE KADINA ŞİDDETİN ÖNLENMESİ

Ülkemizde  kadınların  toplumsal  ve  siyasal  yaşama katılımı henüz AB standartlarından oldukça geridedir. Birleşmiş  Milletlerce  kabul  edilen  ve  Türkiye’nin  de tarafı  olduğu  Kadınlara  Karşı  Her  Türlü  Ayırımcılığın Önlenmesi   Sözleşmesi’ne    (CEDAW)    uygun    olarak ülkemizde kadınların toplumsal ve siyasal yaşama eşit katılımı önündeki engellerin kaldırılmasından yanayız. Ülkemizde  kadına  karşı  şiddet  ne  yazık  ki  yoğun biçimde devam etmekte. Her gün, ortalama olarak 3-4 kadın, yakınları, eşleri ve sözde sevdikleri tarafından katlediliyor.

Biz HAK-PAR olarak kadına karşı şiddeti önlemek ve onların toplumsal ve siyasal yaşama daha etkin biçimde katılımını sağlamak için yoğun çaba gösterilmesinden yanayız.

Kadınları şiddetten korumak için yeter sayıda koruma evi, güvenlik tedbiri ve kadının ayakları üstünde durmasına yarayacak diğer ekonomik ,sosyal ve hukuki tedbirleri alınmalıdır.

Kadına karşı şiddeti besleyen günü dolmuş yargıları gidermek için çocukların ve yetişkinlerin eğitimi önemlidir. Ders programların içeriği buna uygun düzenlenmeli.

Eğitim    sistemini,    savaşları    ve    şiddeti    kutsayan anlayışlardan,  ırkçı-şoven  söylemlerden  arındıracağız.

Kendisinden başkasını, toplumdaki ve dünyadaki farklı renkleri  düşman  gibi  gören  anlayışla  mücadele edeceğiz. Çocuk ve gençlerde insana sevgiyi, hoşgörüyü teşvik  edeceğiz.  Yıllardır  süre  gelen  iç  savaş  da toplumda şiddet eğilimini besledi ve bu, kadına ve çocuğa   karşı   şiddet   dahil,   çeşitli  biçimlerde  dışa vuruyor. Toplum öfkeli ve her an patlamaya hazır insanlarla dolu.

HAK-PAR olarak sorunları barışçı yöntemlerle, adalet ve eşitlik temelinde çözerek, böylece iş barışı sağlayarak

şiddeti toplum yaşamından çıkaracağız. Biz buna talibiz.


İŞÇİ HAKLARI

Ülkemizde   işçi   hakları   henüz  AB   standartlarından oldukça geride. İşçilerin yüzde olarak büyük oranı sendikasız.   Özellikle taşeron şirketlerdeki işçilerin durumu daha da vahim. Her gün ortalama 3-4 işçi iş kazalarında hayatını kaybediyor. İşçi haklarını koruyan mekanizmalar yetersiz veya iyi işlemiyor; yeter bir denetim yok. Bunu sağlamak emekten yana bir yönetim anlayışıyla mümkündür.

HAK-PAR olarak işçi haklarının çağdaş, uygar ülkeler düzeyinde gerçekleşmesi için çalışacağız. Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği için ciddi ve etkin tedbirler alacağız. Türkiye’de 2015 yılında, dört kişilik bir aile baz alınarak tespit edilen yoksulluk sınırı 3500 tl , açlık sınırı ise

1.427 tl iken   Asgari ücretin 1200 tl olarak tespit edilmesi utanç vericidir.

Türkiye’de işçilerin nerdeyse yarısı asgari ücret almaktadır.   Türkiye’nin ekonomik olarak da “çağ atladığını” söyleyen Hükümetler asgari ücretten dahi vergi almaktadırlar.

HAK-PAR  asgari  ücreti  yoksulluk  sınırının  üstünde olması gerektiğini savunmaktadır.

HAK-PAR emekten, emekçiden yanadır.
 

ÇOCUK HAKLARI

Türkiye pek çok uluslararası antlaşmalar gibi “çocuk hakları”  antlaşmasına  da  imza  atmıştır.  Ancak  bu konuda da yükümlülüklerini yerine getirmekten çok uzaktır.

Çocuklar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sürdürülen kirli savaşın en büyük mağdurudurlar.

Bu gün 20 milyondan fazla bir nüfusa sahip Kürtlerin çocukları en temel hak olan ana dillerinde eğitimden yoksundur. Ana dillerini kullanamayan çocuklar çocuk hakları bildirgesi”nde sıralanan hangi haklarını sağlıklı kullanabildiklerinden bahsedilebilir?

HAK-PAR “Çocuk hakları sözleşmesi”nde yer alan tüm hakların hayata geçirilmesi için öncelikli çaba içinde olacaktır.

Çocuklarla ilgili düzenli ve güncel veri ve bilgi sağlanması  için  kapsamlı  bilgi  üretim  sistemi kurulmasını sağlayacaktır

HAK-PAR, tüm ilgili konu ve süreçlere çocukların anlamlı katılımının sağlanması için fırsatların yaratılması için çalışacak, çocukların düşünce özgürlüğünün ve adalete erişiminin güvence altına alınması için çaba harcayacaktır.
 

ENGELLİLER ALEYHİNE VAR OLAN KOŞULLAR DÜZELTİLECEKTİR
Türkiye’de engelli vatandaşların sorunlarına yönelik yeterli duyarlılık yok. Bu alanda da dünya standartların oldukça gerisindeyiz.

Engellilerin nerdeyse yüzde 90’ı eğitim olanaklarından yoksundur. Çoğunlukla yoksullukla cebelleşen, istihdam edilmeyen engelliler, kentlerde , iş yerlerinde, okullarda ve toplumsal yaşamın diğer alanlarında sayısız fiziki engelle de mücadele etmek zorunda kalmaktadırlar. HAK-PAR engelliler aleyhine var olan fiziksel koşulların, engellilerin yaşamını kolaylaştıracak şekilde düzenlenmesi, toplumun bu konudaki bilincinin yükseltilmesi için özel çaba içinde olacaktır.

Öncelikle engelli vatandaşlara yönelik mesleki eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine önem verilecek, hangi işlerde çalışabilecekleri bilimsel yaklaşımlarla tespit edilecek  ve  çalışma  hayatında  yer  almaları sağlanacaktır.

HAK-PAR engellilerin aile yaşamına tam olarak katılmalarını destekleyecek,

Engellilerin  kendi  kendilerine  yeterli  olabilmesi hedefiyle, tüm engelliler koruyucu, bakıcı aile ile birlikte sosyal güvenlik kapsamına alınacaktır.
 

DOĞAL ÇEVRENİN KORUNMASI

Modern, çağdaş kent ve bölgeler, yaşanılır bir kırsal alan  için  doğayı  gözümüz  gibi  korumak,  doğanın tahribini önlemek gerekir. Biz HAK-PAR olarak bunun öneminin bilincindeyiz.

Yeşil alanları korumak, çoğaltmak; yani ülkenin orman ve bitki örtüsünü, hayvan türlerini korumak ve zenginleştirmek, yapılması gereken işlerin başında geliyor.  Kentleşme  ve  sanayileşme  titiz  bir  doğayı koruma anlayışıyla paralel yürümeli. Havayı, toprağı, akarsuları,  göl  ve  denizleri  kirleten,  su  alanlarını kurutan, plansızca ve bilinçsizce bir sanayileşme ve kentleşme insanı mutlu etmez, Dünyamızı yoksullaştırır, hayatı yaşanılmaz hale getirir.Kimyasal zehirlerle, ilaç ve  hormon takviyeleri ile, genetiği değiştirilerek yaratılan gıdalar ve ürünlerle sağlıklı bir yaşam sürdürülemez.

Fosil  yakıtların  yakılması  ile  elde  edilen  enerjinin doğaya,   insan   sağlığına   ağır  bir   maliyeti  olduğu görülerek yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeli, çevre sorunlarının çözümünde alanlarında uzman sivil toplum örgütleri ile işbirliği esas alınmalıdır.

Doğayı   korumak   geleceğimizi   korumaktır. Doğayı korumak çocuklarımıza iyi bir dünya bırakmaktır. Bu nedenle anaokulundan başlayarak eğitim sisteminde doğayı korumanın önemini işleyen programlara yer vermeliyiz. Gençlerimiz bu anlayışla şekillenmeli
 

EKONOMİK GELİŞME, İŞSİZLİĞİ VE YOKSULLUĞU GİDERME

Ekonomik gelişme, istikrara ve kaynakların iyi kullanılmasına bağlıdır.

Yukarda dile getirdiğimiz sorunların, özellikle de Kürt sorununun çözümü, çağdaş bir laikleşme ve demokratikleşme, ülkeye barış ve istikrar getirecek, önemli kaynakların tasarrufuna yol açacaktır.

Bu ülke, iç ve dış barışını sağlayamadığı için, yıllardır kaynaklarının önemli bir bölümünü silahlanma gibi ölü bir alana yatırmaktadır. Diğer bir deyişle yüz milyarlar savaş uçaklarına, savaş gemilerine, tanklara, toplara, kurşuna,  bombaya  gitmektedir.  Salt  1980’li  yıllardan beri Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaş nedeniyle, yitirilen ve parayla ölçülemeyecek 50 bini aşkın can bir yana, resmi rakamlara göre bir trilyonu aşkın savaş harcaması yapılmıştır. Ülkenin yanıp yıkılması, özellikle Kürdistan ekonomisinin çökmesi bir yana.

Bölge ekonomisi canlı hayvan ve yün, deri, süt, yağ, peynir gibi hayvan ürünleri bakımından hem Türkiye’yi, hem  tüm  Ortadoğu’yu  beslerken,  yıllardır  yaşanan savaş ve yıkım nedeniyle Kürdistan’da hayvancılık çökmüş, Türkiye hayvan ürünleri bakımından dışarıya muhtaç hale gelmiş, gıda maddeleri fiyatları bakımından akıl almaz derecede pahalı bir ülke olmuş, bu ise yoksulluğu katlamıştır.

Yunanistan, Kıbrıs ve diğer komşularla barış içinde bir arada yaşama, sorunları diyalog yöntemleriyle çözme yerine, izlenen yanlış politikalar da silahlanmanın diğer bir nedenidir.

Oysa hem iç, hem dış barış mümkündür ve bu izlenecek doğru politikalara bağlıdır.

Biz HAK-PAR olarak iç ve dış sorunların barışçı ve adil çözümünü temel alan bir partiyiz. Böylece hem iç barışı sağlamak, hem de bölge barışına katkıda bulunarak, komşularımızla barış içinde yaşamak mümkündür.

Böyle bir durumda ülkenin büyük kaynakları silahlanma gibi ölü ve savaş gibi yıkıcı alanlara harcanmayacak, ekonomik ve sosyal gelişmenin hizmetine koşulacaktır. Böylece silaha ve savaşa giden yüz milyarları üretime yönelteceğiz, yeni ve geniş istihdam alanları yaratacağız, işsizliği   önleyeceğiz, yoksulluğa son vereceğiz.

Ülkenin  kaynaklarını  tanka  topa,  bombaya  kurşuna değil, işe, ekmeğe, kitaba harcayacağız. Barış, özellikle   Kürdistan   bakımından   tarım   ve hayvancılığın canlanmasına yol açacak ve bu alanda bugünkü dar boğazı aşacağız.

Barış ve demokrasi Avrupa Birliği ile bütünleşmeyi de sağlayacak   ve  bu   ülkemizin   ekonomik   gelişmesi, işsizliğin ve yoksulluğun önlenmesi için yeni geniş olanaklar sağlayacaktır.

Türkiye'de bölgeler arası gelir dengesizliği had safhada. Özellikle  Kürdistan'ın  birçok  şehrinde  kişibaşına  milli gelir bin doların altındadır. Hak-Par, bu dengesizliği ortadan  kaldırmak  için  bu  bölgelere  ilişkin  özel  bir yatırım ve kalkınma programı uygulayacaktır.    Halk yığınları ile varlıklılar arasındaki gelir dengesizliğini azaltmak için vergi ve ücret politikası gözden geçirilecektir. Dolaylı vergilerle çalışan yığınların üzerine yüklenen vergi sistemi yeniden değerlendirilerek çok kazanandan çok vergi alınacak. Buradan sağlanan gelirler sosyal transfer politikaları ile yoksul halk yığınlarına aktarılacaktır.

Kürdistan'da yaşanan kirli savaş, milyonlarca insanın yerini yurdunu terketmesine neden oldu. Kirli savaşın ve devlet terörünün mağduru olan halkımızın tekrar topraklarına dönmesi, maddi ve manevi kayıplarının karşılanması için özel bir ekonomik ve sosysl politika uygulanacaktır.
 

GÖÇ VE GERİYE DÖNÜŞÜN ÖZENDİRİLMESİ

Bu  gün  Kürdistan’dan  savaş  ,  yoksulluk  ve  işsizlik nedeni ile   göç ederek metropollere sığınmış olan milyonlarca Kürt, adeta mülteci konumuna düşmüştür.

Metropollere sığınmış olan halk en ağır işlerde ve en geri   hizmetlerde   çalışmak   zorunda   kalmıştır.   Ağır çalışma   ve   barınma   sorunları   ile   boğuşmaktadır. Gençler büyük kentlerde hızla savrulmuş ve bataklıklara sürüklenmiştir. Bu düşürülmüşlük bir kader değildir. Bu nedenle   göç   eden   Kürtler   derhal   memleketlerine dönebilsin diye gerekli tüm koşullar hazırlanmalıdır. Kürdistan'da  yaşanan  kirli  savaş, milyonlarca  insanın yerini yurdunu terk etmesine neden oldu. Kirli savaşın ve  devlet  terörünün  mağduru  olan  halkımızın  tekrar topraklarına  dönmesi,  maddi  ve  manevi  kayıplarının karşılanması için özel bir ekonomik ve sosyal politika uygulanacaktır.

Savaş sırasında yakılan, yıkılan ve boşaltılan köyler yeniden onarılmalı, yaşanılır kılınmalıdır.Mağdurlara devlet tazminat ödemelidir.Savaş, işsizlik ve yoksulluk nedeni ile metropollere göç etmiş insanların geriye dönüşü özendirilmeli ve yaşam standartları yükseltilmelidir.
 

BÜROKRASİ DEVLETİ YERİNE HALK DEVLETİ
Türkiye’nin  büyük kentleri, özellikle de Başkenti Ankara’ya bakınca, bu ülkede bürokrasinin ne derece yaygın  ve  ağır  biçimde  toplumun  üstüne  çöktüğü görülür. Her yanda dev hükümet binaları, bakanlıklar, genel müdürlükler, askeri garnizonlar, devasa komutanlık binaları, envai çeşit resmi kurum…

Türkiye bir sivil asker bürokrasi devletidir.

Dünyanın hiçbir ülkesi, hiçbir başkent böyle değildir.

Bu devasa bürokrasi çarkı ülkenin kaynaklarını tüketen, üretici olmayan, aynı zamanda hantal ve hayatı zorlaştıran bir işleyişe sahiptir.

Bir devletin büyüklüğü binalarının ihtişamıyla değil, halkına verdiği hizmet ve sağlayabildiği özgürlük ve mutlulukla ölçülür.

Bürokrasiyi küçültmek, devleti halka hizmet için daha verimli hale getirmek gerekir.

Gereksiz yere büyük devlet binaları yerine sosyal ve kültürel  kurumlar,  spor  alanları,  parklar;  yeni hastaneler, okullar açmak gerekir.

Devasa büyük binalar yerine kentlerin metro, yol, geçit gibi altyapı tesislerini sağlam biçimde kurmak, toplu ulaşıma ağırlık vermek, böylece, özellikle büyük ve orta büyüklükteki kentlerde bir işkenceye dönüşen trafik sorununu çözmek gerekir.
 

HAK-PAR YENİ BİR SİYASET TARZINI SAVUNUYOR

Sevgili yurttaşlar,Biz HAK-PAR olarak yeni bir siyaset tarzını savunuyoruz: Dürüst, açık, prensipli ve kararlı bir siyaset tarzı.

Bu ülkede siyasette prensiplere değil, önyargılara; akla değil, öfkeye dayanan bir kamplaşma ve kavga geçerlidir.   Bu   anlayış   uygarca  tartışmanın  yerine kavgayı koyuyor. Ama bununla gerçeği görmek, ortak noktalarda   buluşmak   ve  sorun   çözmek   mümkün değildir.

Biz önyargılara ve öfkeye değil, prensiplere ve akla uygun bir siyaset izliyoruz. Biz sorunların kavga ve şiddetle değil, barışçı yöntemlerle çözümünden yanayız. Şiddet yöntemleriyle sonuç alınamayacağını bugüne kadarki deneyimler bize gösterdi. Sorunlarımızı barışçı yöntemlerle, tartışarak, halka anlatarak ve halkın desteğini alarak çözebiliriz.

Biz yeni bir siyaset tarzı izliyor ve halka güveniyoruz. Özgür, barışçı, yaşanılır bir dünyayı birlikte kurabiliriz. Tüm bu nedenlerle sizden oy ve destek istiyoruz.

*   *   *

Değerli Yurttaşlar,

Özgürlük, demokrasi, barış ve değişim isteyen herkes, Hak ve Özgürlükler Partisi  talepleriyle, siyaset tarzıyla, yöntemleriyle farklı bir partidir. HAK-PAR özgürlüğün ve barışın partisidir.

HAK-PAR demokrasi ve değişimin partisidir.

Kürt sorununun barışçı ve eşitlikçi bir çözümü için HAK- PAR!

Anadilde parasız ve genel eğitim için HAK-PAR!

Alevi sorununun çözümü ve gerçek bir laiklik için HAK- PAR!

Çağdaş, çoğulcu, katılımcı bir demokrasi için HAK-PAR! Kadın ve işçi hakları için, geniş sosyal haklar için HAK- PAR!

Çocuklarımızın  ve  gençlerimizin  özgür  geleceği  için HAK-PAR!

Federal Cumhuriyet için HAK-PAR

Kaynakları gelişmeye yöneltmek için HAK-PAR! Yeni bir siyaset tarzı, iyi bir yönetim için HAK-PAR! Bürokrasi Devleti değil, Halk Devleti için HAK-PAR!

HAK VE ÖZGÜRLÜKLER PARTİSİ